Kaçıntı

Ne kadar farklıydı aynılıklarımız. Sen ne kadar benzeriydin duygularının. Benimse hep bir çelişki titriyordu damarlarımda. Yüzümde gitmek seğiriyordu. Senden başka kimse görmüyordu. Kapı kapı gezip beni sana dağıtıyordum. Yılıyordum sonra, yıkılıyordum orta yerinde her sevmenin. İçimde babam boyu bir kızmak… Kocaman, fos. Büyüyordu da büyüyordu. Kaçıyordum kaçıyordum kaçıyordum… Ne kadar kaçarsam seni o kadar sevmem sanıyordum. İsmini dilimden koparıp yem ediyordum korkularımın büyüttüğü canavara. İçi kara koşuyordum. Nefes nefese. Kaç gün bilmeden. Öyle bir karanlık ki görmeyi unutuyordum. Öyle bir sessizlik ki boğazımdaki mavileri öksürüyordum. Benim için kurduğun cümlelere çarpıyordum kelimeler ormanında. Sesin hışırdıyordu yaprak yaprak, adımı çağırıyordun. Tüm ağaçlar sana uzuyordu. Çaresiz, ilk söylediğim şarkıya dönüyordum. Ayaklarımda yenilgi ağrısı… Utanç salyası ağzında birikmiş bozuk dengemin. Fa-sol-la ağlıyordum. Si-do-re bağırıyordum. Tel tel gururum eşiklerine dökülmüş. Hoş bir tını aralanıyordu. Ardında sen, aynıyla kendinin, hiç ustura vurmamışsın bensizken uzayan ümidine. Ağlıyordum, avuçlarımdan kupkuru kelimelerini döküp kucağına, sana hep sımsıkı sarılmak istiyordum. Senin avucunda bir daha yeşilleneceğimi bilerek…

Öyle de oluyordu.

The following two tabs change content below.

Email adresiniz paylaşılmayacak