Yolda Olan Kötülüğe Vakit Bulamaz

“Bırakma gücüm var mı bunu deniyorum.” diyor sigarasından derin bir nefes çekerken. Oturduğu kamp sandalyesinde eğreti duruyor. Kalkacak gibi. Kuş sesleri etrafta. İlerideki derenin akışını duyuyorum. Rüzgâr dinmiş. Durgun bir akşam. Birazdan gece inince ateşin başında şarkılar söyleyeceğiz. Şimdi herkes başka bir yerde. Işık insanları dağıtıyor. Yeniden toplanmak için karanlığı bekliyoruz. Üstümüzü bir çatı gibi örten yüksek ağaç dallarına bakıyorum.
“Bir bardak kahve bile olsa bağlanmamalıyım. Her şeyin zevkine varıp kölesi olmamak… Amaç bu. En azıyla maksimum mutluluğa ulaşmak. Az sözle çok şeyi anlatmak, az eşyayla yola çıkmak…”
Evin bütün odalarını gezdiğim bir anı geliyor aklıma. Gitmem gerektiğini bildiğim bir hayattan ayrılırken sadece en önemli eşyalarımı seçtiğim. Yüklerim beni yavaşlatmasın diye ağlayarak bıraktığım anılar, yaşanmışlıklar ve tüm o duygular. Çoğunu öfkeye çevirip iyi hatırlamamak için uğraştığım… Kendi zihnimi kontrol etme uğraşlarım… En iyisinin gitmek olduğunu bildiğim halde bunu hep erteleyip sonunda cesaret edişim… Korkmuştum. Çok korkmuştum. Yüklerden kurtulunca hafiflediğimde, boşlukta salınırken, tutunmazken… Ama heyecanlıydı da. Nereye gidiyordum? Kendimi başka bir bağımlılığa mı atacaktım yoksa? Hep mi böyle gidecektim? Havada kalmam mümkün olacak mıydı bulunduğum yerde? Ara ara toprağa inip ara ara göklere uçamaz mıydım?
“Yol insanın kötü olma ihtimalini yok ediyor.” diyorum. “Yolda olanın kötülüğe vakti olmaz. Kalıp bağlanmak ise hep zararlı olmuştur. İnsanı gereksiz yere yoran da bu kalma isteği. Bir kalpte kalmak, bir koltukta kalmak, bir hayatta kalmak, gidememek…”
Dinlemiyor gibi uzaklara bakıyor.
“Lanet olsun durmaklara” diyor belli belirsiz.
Çatısız yuvamızda göğün son ışıkları da kendini gösterip yok oluyor. Üzerimizi örtecek geceye bir selam sanki bu. Kimse aslında bir yere ait değil, diye düşünüyorum. Ve evrenin hiçbir yeri hiçbirimize ait değil. Bu orman kimsenin değil. Ve bu ağaçlar… Ve bu hayvanlar, bu gök… İlk başta nasıl kimsenin değilse yine değil. Toprakta çözüneceğimiz güne kadar eğleneceğiz burada. Sonra başkaları gelecek ve onlar eğlenecek, sonra başkaları… Neden bu zulüm o halde? Sana yuva olmuşken dünya, kendini kendinden kaçırırcasına girdiğin bu mücadelede uygarlıklarca katledişin her şeyi, neden? Uçsuz bucaksızlığından, büyüklüğünden mi korktun evrenin? Evet, korktun ve bir konfor alanı yarattın kendine, öyle değil mi? Bağlandın. Yarattığın sahte dünyalarda kalıp bunları hiç düşünmezsen bir gün toprağa karışıp çözünmeyecekmişsin gibi bağlandın oraya. Doğa sana hatırlatır diye korktun da perdeleri çektin, kapıları kapadın, ağaçları görmeye bile dayanamadın. Büyüklüğünden rahatsız oldun. Bilgeliğinden rahatsız oldun. Sesinden, böceğinden, kuşundan rahatsız oldun. Hatta gölgesinden rahatsız oldun. Güneş gözlerini kör etsin istedin. Kuş sesleri de gelmesin, göğün genişliğini hatırlatmasın sana. Hepsi gitsin, dedin, ben hep yaşayacağım, en çok ben yaşayacağım.
“Kalan yok. Durmak yok. Herkes gidiyor. Ama öyle, ama böyle.”
Bir an durmamanın mutluluğu konuveriyor içime. Terk ettiğim şehirler ve evler… Mevcut düzenini korumak yerine yıkıp yıkıp kurmayı öğrendiğim hayatımın rengarenkliği. Yarım kaldı ufacık evimde yaptığım iş: Girişteki dolaptan gereksiz şeyleri çıkaracağım. Aç gözlülüğümün ve bırakamayışımın kefareti olacak bu. Daha önce okumadığım için kendime ceza olarak elimden çıkardığım kitaplara yaptığım gibi yine aylardır elime almadığım eşyaları hayatımdan çıkaracağım.
Neşeli sesler yaklaştığında dönüp bakıyorum. Kahkahalar parlar mı, sanki parlıyor. Işık gibi oluyor gelişleri. Biri hemen elindeki çalı çırpıyı yığıyor dünkü yere.
“Bak, öyle girmeyeceksin işte”
Boynuna taktığı gitarından yayılan müzik… Sessizlik daha güzel nasıl bozulur? Kahun giriyor sonra. Gür sesiyle eşlik ediyor hemen yanındaki. Gülümsüyorum. Bir gün evrenin bambaşka noktalarına savrulacak olsak da şimdi burada, uygar gürültülerden uzakta kendi sesimizle var olmak öyle güzel ki. Çıplak ayağımın altındaki toprağa bakıyorum. Serin ama misafirperver.
Şarkıya eşlik ediyorum. Yakılan ateş büyüdükçe sesimiz de yükseliyor.

pinarogut
