The Beatles-Elvis Buluşması

Beatles-Elvis Buluşması

Yıl 1965. Beatles’ın her yerde tanındığı bir dönem. John’a göre Beatles Isa’dan daha meşhur o sıralar ve herkesçe bilinen bir gerçek daha var ki Elvis, Kral. Yakın ya da uzak zamanda karşılaşmaları kaçınılmaz..

Beatles’ın Elvis ile karşılaşması 27 Ağustos 1965’te Amerika ziyaretlerinin sonunda Los Angelas’ta gerçekleşiyor. Amerika ziyaretinde Beatles, New York Shea Stadında mükemmel bir konser vermiş ve Hollywood Bowl’da müthiş performanslarını sergilemişlerdir. Bu sırada Elvis Hollywood’da filmler çekiyor ve Bel Air’da bir mansiyonda kalıyordu.

Beatles-Elvis buluşmasına dair elde herhangi bir kayıt yok. Sadece Beatles üyelerinin röportajları ve çevrenin anlattıkları var.

Beatles üyelerinin ağzından idollerini ziyaretini okuyacaksınız…

Paul McCartney:Biz Elvis ile L.A. ziyaretimizin sonunda tanıştık. Yıllarca tanışmayı denedik ama ona bir türlü ulaşamadık. O bizim bir numaralı idolümüzdü. İngilizler için güçlü bir imajdı. Amerikadaki konserleri sırasında seyircilerin nasıl olup da sahneye zıplamadıklarına şaşırırdık biz. Dinleyicilerin dans etmeden oturmaları bizi delirtirdi…

John Lennon: “Heartbreak Hotel”i ilk duyduğumda ne söylendiğini anlamam zor oldu. Hiçbir Amerikan sesin böyle söylediğini duymamıştık. Onlar her zaman Sinatra gibi söylerlerdi. Ama önceleri biz Elvis’in ne hakkında söylediğini anlayamadık, ya da Little Richard’ın ya da Chuck Berry’nin. Neler olduğunu anlamamız çok zamanımızı aldı. Bizim için duyduğumuz ses mükemmeldi.

Paul:Elvis ile tanışmayı çok denedik. Ama biz onunla tanışmaya nasıl cesaret edebilirdik ki? Nihayet en sonunda onu görebilmemiz için bir davet aldık Elvis Hollywood’da bir film çekiyorken.

John:Biz her zaman onunla tanışmak için yanlış zamanda ve yanlış yerdeydik. Ama buluşma için bir sürü görüşme yapıldı nereye gideceğimiz ve bizimle kimlerin geleceğine dair. Colonel Tom (Elvis’in menajeri) ve Brain Epstein (Beatles’ın menajeri) her şeyi ayarlıyordu bizim için.

George Harrison: Elvis ile tanışmak turumuzun en ilgi çekici olayıydı. Eğlenceliydi. Hatta evinin yakınına giderken nereye gittiğimizi bile unuttuk. Bir limuzinin içerisindeydik ve birkaç bardak çay içtik arabanın arkasında. Sadece eğleniyorduk. Elvis’le az sonra tanışacağımızı düşünüp sadece gülüp eğleniyorduk.

John:Çok heyecan vericiydi. Biraz gergindik. Onunla L.A.’deki büyük evinde tanıştık. Etrafında bir sürü insan vardı. Belki de bir sürü Amerikan evi böyleydi, ama orası bize heyecan verici geldi. Çünkü bir gece klübü gibiydi.

Ringo Starr: Bu olay yüzünden çok heyecanlıydım. Ev çok büyük ve karanlıktı. Elvis televizyonun yanında bir kanepede oturuyordu. Biz ona “Merhaba Elvis” dedik. O utangaçtı ve biz de biraz utangaçtık. Ben onunla tanıştığım için onun bizimle tanıştığı için olduğundan daha çok heyecanlandığımı hissettim.

Paul: O harikaydı. O Elvis’ti, bizim kahramanımızdı ve biz de onun hayranlarıydık. Bize “Merhaba çocuklar, bir şey içmek ister misiniz?” diye sordu. Biz oturup Tv’yi izlemeye başladık. Elvis juke box’ta Charlie Rich’in “Mohair Sam”ini tüm gece boyunca çaldı.

John:Elvis ile tanışmamızın bir sır olmasını umuyorduk ama hayranlar ve basın bunu fark etmişti bile. Etraf oldukça kalabalıktı. Elvis içeride bizi bekliyordu. Üzerinde kırmızı bir gömlek ve siyah bir deri yelek vardı. Bize “selam” dedi. Ringo, George ve Paul da benim kadar gergindiler. Çünkü bu insan hepimizin idolüydü. O efsaneydi kendi hayatında ve bir efsaneyle tanışmak kolay değildi. Elvis bizi evimizde hissettirmeye çalıştı.

Tv açıktı ama sesi kapalıydı. Sürekli juke box’ta şarkılar çalıyordu. Ringo, ben, Paul ve bir tarafta da George oturuyorduk sessizce. Ve bize:

“Bakın çocuklar, eğer böylece oturup bana bakmaya devam edecekseniz ben yatmaya gidiyorum.” dedi. O gülümsedi ve biz güldük. “Biraz konuşalım, sonra bir şeyler çalıp söyleriz” dedi. İşte bu istediğimiz şeydi.

Sonra gitarlar getirildi. Ben ritm gitarı aldım. Aynı zamanda amfiye bağlı bir bass gitarı çalmaya çalışıyordu sürekli Elvis. Ve yanına gidip biz de onunla çalmaya ve söylemeye başladık. Paul ona bir şeyler gösterdi bass gitarda. Çünkü enstrümanına çok yabancı görünüyordu. O da bass’ta iyi olmadığını ama uygulama yaptığını söyledi. Eğer yanlış hatırlamıyorsam beraber çaldığımız ilk parça Cilla Black’in hit parçası olan “You’re My World”dü. Sadece Ringo biraz uzak kalmış gözüküyordu davul olmadığı için.

Sonra Elvis, Ringo’ya “Davulu Memphis’te bırakmamız çok kötü oldu.” dedi onu teselli etmek için. Sonra Paul piyanoya geçip Shadows grubunun namelerini çalmaya başladı.

Enstüman çalmamız kendimizi daha iyi hissetmemize yol açtı. Sonra konserlerde başımıza gelenlerden, hayranlardan, uçak yolculuklarından konuştuk.

Paul:Bu benim için harika bir şeydi. Elvis bass’taydı ve ben ona “Sana bir iki şey göstereyim El…” diyecekken onun bir arkadaş gibi olduğunu fark ettim. Bu benim için harika bir diyalogdu. Bass gitar hakkında konuşuyordum ve mutluydum halimden. Harikaydı, konuşkandı, arkadaş canlısıydı ve biraz da utangaçtı. Ama bu onun imajıydı. Bu ümit ettiğimiz, sandığımız şeydi.

John:Ona bir sonraki filmi için yeni fikirleri olup olmadığını sordum. O “Ah,tabii ki var. Gitar çalan bir taşra delikanlısını canlandırıyorum, birkaç kızla tanışıyorum ve onlara birkaç şarkı söylüyorum.” dedi. O böyle deyince biz birbirimize baktık. Sonunda Elvis ve Colonel Parker (menajeri) gülmeye başladılar ve bize bu formülden uzaklaştıkları zaman para kaybettiklerini anlattılar.

Paul:Saat 10 civarında Priscilla (Elvis’in eşi) bize katıldı. Bu biraz da, “işte Priscilla” der gibiydi.

Ringo:Priscilla’yı görme olayını hatırlamıyorum. Orada olsaydı da benim için önemli değildi. Çünkü görmeye geldiğim Elvis’ti. Yanında gördüğüm gençleri de hatırlamıyorum aslına bakılırsa.

Paul:Priscilla Barbie bebeği gibiydi pamuklu kumaştan mor bir elbiseyle ve bir sürü makyajla. Hepimiz O’na merhaba dedik ve o da çok fazla kalmadı zaten.

John: Elvis ile tanışmak hoştu. O sadece Elvis’ti, bize normal gözüktü, ona filmleri hakkında sorular filan soruyorduk. Filmlerde rol almaktan çok hoşlandığını düşündüm. Başka pek de bir şey hakkında konuşmadık. Bizden büyük değildi ama O “şey”di. Sadece ifade edilemiyordu.

John:Ayrıldığımızda saat sabaha karşı saat 2’ydi. Tam gidecekken Elvis’e “Senden çok hoşlandık ve eğer istersen yarın bizim kaldığımız yere ziyarete gelebilirsin” dedik. Elvis: “Bakalım, göreceğiz, yapabilir miyim bilemiyorum ama teşekkür ederim” diye cevapladı. Gülümsedi ve ellerimizi sıktı. Bir daha onu görmedik. Elvis hakkında aklımda kalan gülmeyi ve başkalarını güldürmeyi sevdiğiydi.

Paul:Bu hayatımdaki en büyük tanışma olaylarından biriydi. Bir kere gördüm hayatımda onu sadece. Bizden hoşlandığını düşündüm. Belki biraz tehdit edilmiş gibi hissetmiş olabilir ama hiçbir şey söylemedi. Hiçbir düşmanlık hissetmedik. Bizim çok tanınıyor olmamızın onu çok az da olsa ittiğini düşündüm ve bunun için üzgündüm çünkü onunla bir arada var olmak istiyorduk yalnızca.

Ringo:En üzücü olay bizi Amerika’dan sürgün etmeye çalışmasını anlamamız oldu. Çünkü FBI’ da yeri önemliydi. Bu benim için üzücüydü çünkü bizi bir tehlike olarak görmüştü. Biz Amerika gençliği için kötüydük. Aslında bence ana tehlike ona ve onun kariyerineydi. Elvis’i bir kere daha gördüm. Ona çok kızgındım çünkü artık müzik yapmıyordu. Her şeyi durdurmuştu ve etrafındakilerle futbol oynuyordu sadece. Ben ona neden stüdyoya girip müzik yapmadığını ve neden burada olduğunu sordum. Ne dediğini hatırlamıyorum ama futbol oynamaya devam etti.

Paul:Elvis’in bizi durdurmaya çalıştığı şu ünlü Nixon nüshalarını gördüm. O Beatles’ı durdurmaya çalışıyordu. Richard Nixon’a “Evet efendim, şu Beatles çok anti-Amerikan ve uyuşturucu kullanıyor” demişti.

Bu yüzden biraz ihanet edilmiş hissettiğimi söylemeliyim. En ilginci de uyuşturucu kullanıyor olduğumuzu söylemesiydi. Halbuki ona sonunda ne olduğuna bakın! Tuvalette uyuşturucularla bulunmuştu. Bu çok üzücüydü. Ama ben hala onu seviyorum, özellikle de ilk zamanlarını. Benim üzerimde çok etkisi oldu.

John: Elvis benim jenerasyonumu çok etkiledi müziğiyle. Ancak orduya katıldığı zaman saçıyla beraber bazı şeylerin de beraber gittiğini düşündüm. Bazı güzel şeyler de çaldı ve söyledi ordudan sonra, ama artık aynı değildi. Bu ona psikolojik olarak olan bir şeydi sanırım. Bence Elvis orduya katıldığı gün öldü. Daha sonraki hayatında yaşayan bir ölüydü o sadece.

Paul:Bunlar harika zamanlardı. Yani Elvis’le tanıştık ve eve, Liverpool’a gidip, istediğimiz zaman “Kimle tanıştığımı biliyor musunuz?” demek çok etkileyiciydi. Elvis’le ya da onun gibi biriyle tanışmak inanılmaz bir olaydı bizim için…

BEATLES ANTHOLOGY adlı kitaptan alınmıştır.

Email adresiniz paylaşılmayacak