İnsan evrenle, diğerleriyle ve kendisiyle sürekli olarak ilişki içerisindedir. Bunlardan yalnızca birinde kaybolmak diğerleri konusunda, onu etkisizleştirecektir. Aslında bir açıdan ilişkilendirebileceğimiz şekilde Nazım Hikmet bu durumu o ünlü sözünde hepimizin anlayabileceği şekilde ifade etmişti: “Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine…” Tam da bu nedenle salt kişisel alanda varoluşumun muhtelif sınırlarında dolaşarak Dünya üzerinde etkisiz eleman olarak kalmayı reddediyorum! İnsan kendisine dair iddialarıyla birlikte aynı zamanda bulunduğu Dünya’ya dair de bir iddia ortaya koymalıydı.
Ve ancak düşüşümüzün derinliği kadar yükselebileceğimizi biliyordum. Orada kimse yoktur. Ama ben merak ediyorum düştüğün en dip noktayı. Bana onun karşıdaki yansımasını göster! Düşüşünü bu kez yükselişle ifade et. Çaresiz olduğunu değil, yaratıcı yıkımını göster. Ağaçtan inip koşmayı öğrenmiş canlının direncini görmek istiyorum. Onların değil senin enerjinin üstün geldiğini göster bana. Algılarımızı oyuncaklaştırma çabasına uyum sağlayabildiğini değil, insanın kendinden çalınanlara karşı ne kadar tehditkâr olabileceğini göster bana.
Ve ben de sana göstermek istiyorum, sınırların olmadığını… Bir çemberin merkezinde olduğumuzu varsayalım. Ve oradan, önce çeperine sonrasında ise çemberin dışına çıkmak istediğimizi… Hepimiz biliyoruz çemberin dışına sonsuz farklı yoldan çıkabileceğimizi. Birileri bize tek veya birden çok ama sayılabilir sayıda yarıçap çizecek ve ancak o yolları kullanabileceğimizi söyleyecekler. Ama bize sınırlı sayıda yarıçap çizenlere asla inanmayacağız! Çemberin dışına çıkabilmek için sonsuz farklı yarıçap vardır. Hem yarıçapların dışında daha kıvrımlı yollar da vardır. Ve kendi yolumuzu açmaya başlayacağız. İnsan, en umutsuz anlarında, yönsüz biçimde olsa dahi, kendi yolunu açabildiğinde benzersizdir, tektir. Farkediyorum tam anlamıyla; bütün yönler açık artık.
Çemberin dışına hep birlikte çıkacağız. Yaşamın “gerçek” sorularında kaybolmak, onu seçme tutkusu duyan herkes için, lüks olmaktan çıktığında, başarmış olacağız. Yaşamın engellenmiş bütün alanları, gerçekliğini görüntüden saklamaktan vazgeçtiğinde, başarmış olacağız. “Birileri için” yaşamanın yerini “birlikte” yaşamak aldığında başarmış olacağız.
Kurtuluşa kadar savaş!