Patates Yiyenler

“Her şeyi kapsayan, çılgın, kör edici bir parıltıyla karşı karşıyayız: Madde, tüm doğa çılgınca kıvrımlar, heyecanın doruğa ulaştığı yoğun öfkeli bir cinnet içinde; biçim karabasana, renk aleve, lava ve değerli taşa dönüşmüş; ışık yangın olmuş; yaşam, yakıcı bir ateş.”
-Mercure de France, 1890

Yerine kimseyi koyamadığım insanlar ve asla içinden çıkamadığım odalar. 2 + 2’nin 5 ettiği bir dünyada demirden bir kalple insanların arasında anlattıklarına ilgi gösteriyormuş gibi davranmaya devam.

Sigara içen insanlara 2. sınıf muamelesi yapan insanlara inat sigaraya başlamıştım. Bence şu ahir dünyada birbirimizle ortak bir noktada buluşacaksak bu da düpedüz sigaraydı. Bir maden işçisinin de, bir devlet bakanının da, bir ceonun da, bir avarenin de herkesin ağzındaydı o kanser çubuğu.

Ölmekten korktuğum için değil, artık insanlarla ortak bir paydada buluşmaya niyetim olmadığı için sigarayı bıraktım. Anlaşılma ihtiyacı hissetmediğim için, kendikendimekendimikendim anlamak hoşuma gittiği için bıraktım.

Hayatta bütün bağımlılıklarından kurtulmadığın vakit hafiflemenin, kendine giden yolu yakalamanın bir imkanı yok. “Kendine Bakış” konusunu Van Gogh’un ve Frida Kahlo’nun tuvallerinde bulabilirsiniz. Bu iki dahi-deli sık sık kendilerini resmeder. Gariptir, her portrede farklıdırlar. Her portrede bir bıkkınlık, korkunç derecede sakinlik vardır. Sanki kendi çehresinden, kendinden sıkılmış bir insan hali.

“Neyin larvası olduğumu bilmek isterdim.” demiş Van Gogh bir arkadaşına yazdığı mektupta. Kendi portrelerini sadece kendi “öz”ünü sorgulamaya yönelik olmaktan öte, öteki ressam arkadaşlarıyla da portre alışverişi yapıyor olması da var bu nedenler arasında.

21.yy insanın hiçbir şeye vakit bulamaması, doğadan git gide uzaklaşması, ilişkilerin yapaylığı, sorumluluklarının yaş aldıkça artması, bizi kendimizden de küçükken kurduğumuz ucube hayallerden de gitgide uzaklaştırıyor. Kent yaşamında daha yoğun renkler ardında verdiğimiz bu savaşta bitkin düşüyoruz. Ancak alkolle belleğimizde ne var ne yoksa sökülüyoruz, ayık kafayla kendimize dahi katlanamıyoruz.
Biçimler değişiyor, değişen yüzyıllarla beraber insanlar yaşlanmıyor, müziklerde duyulan enstrüman sesleri giderek azalıyor, kalemin yerini klavye alıyor, gücün yerini para.. Kadınlar arabası olan erkekleri tercih ediyor, erkekler daha büyük göğüslü kadınları.

Debussy’nin orkestra suiti, Emily Dickinson’ın masumiyeti anlatan şiirleri, Allen Ginsberg’in Uluma’sı, Yahya Kemal’in Sessiz Gemi’si, Camel’ın Mystic Queen’i..

Bütün bunlar insanın- nesnel gerçeklik arasında sıkışıp kalmasından ortaya çıkan yapıtlar. Bütün buhranlarımız, bütün varoluş sancılarımız, kendimizi yola vuruşumuz.. Hepsi buna dayanıyor. Kendi arafında tavaf eden insanlar ve daha güzel bir dünya mümkün!cüler arasındaki savaş.

Bazen sadece patates soymak istiyorum. Bütün dünyayı ve bana dayatılan her şeyi siktir edip, sadece patates soymak.

Email adresiniz paylaşılmayacak