RednBlack Röportajı

Amsterdam/Bursa kökenli bir grup olan RednBlack kısa sürede ezgileriyle birçok kişinin ruhuna dokunmayı başardı. RednBlack, aynı şarkılara inanan insanların yolunun bir şekilde tekrar kesişeceğini her seferinde tekrar anımsatıyor. Ad Astra Nederland tarafından gerçekleştirilen bu röportaj sizi RednBlack’le gizemli bir yolculuğa çıkaracak… Şarkılardan, şehirlerden, ilhamın göz alıcı ışığından ve en çok da yolda kendini oluşturan deneyimlerden geçerek…

Grubun kuruluş sürecinden biraz bahsedebilir misiniz? Tanışmanız ve grubu kurmaya karar vermeniz nasıl oldu?

Tabii ki… Bizim yollarımız Ezgi ile aslında üniversitede kesişti. O dönemde bir anda enerjimiz çok iyi tuttu ve serüvenimiz başladı. Tanıştığımız günden beri ayrı hiçbir anımız geçmedi ve zamanla bu durum ev arkadaşlığına ardından da birlikte üretmeye doğru evrildi diyebilirim…

Grubun soundunun biçimlenmesinde en çok etkilendiğiniz müzisyenler ve gruplar hangileridir? Ad Astra çevresi olarak bizim için 1960’lı yılların müziğinin çok özel bir yeri var. Siz kendinizi hangi döneme ait hissediyorsunuz?

Grubun soundunun biçimlenmesinde aslında referansımız müziği üretirken hep en yalın halinde duymak istememizdi. Müzik zaten her ağaç dalında, gittiğimiz her yolda , suda , havada , her yerde ve her oluşumda bu kadar doğal ve zamansız bir şekilde var olurken, biz de kendi müziğimizi kendimizce arındırmaya çalıştık diyebiliriz. Etkilendiğimiz ve severek dinlediğimiz bazı müzisyenler: Cat Power , Portishead, Chris Cornell , Lisa Hannigan…
Bu açıkçası bizim için zor bir soru çünkü her dönemde gerçekten çok sevdiğimiz ve kendimizi ait hissettiğimiz gruplar/müzisyenler veya şarkılar var ama sanırım buna 70ler sonu, 80’ler ve 90’lar olarak cevap verebilirim.

“Üzgün gelmiştik ama şu an sayenizde aşırı iyi hissediyorum” cümlesi o kadar değerli ki! Bu enerjiyi yaymak ve insanların hayatına bu şekilde dokunabilmek inanılmaz bir güç ve his bizim için.

Syd Barrett, renkler ve sesler arasında bir geçişkenlik olduğuna inanıyor ve bir ressam olarak resim sanatıyla müziği birleştirmeye çalışıyordu. Sizin için grubun adını aldığı renkler tam olarak ne ifade ediyor?

Bu soruyu görmeden önce hiç bu konu hakkında düşünmemiştik fakat şimdi soruyla ilgili düşününce bu renklerin aslında küçüklüğümüzden beri ikimizin de en sevdiği renkler olduğunu fark ettim. Ve bence aslında bu renkler karakterlerimizin de bir yansıması… Benim için (Red/İpek) genelde hep sahnede çok enerjik olduğumu ve bu aurayı çok fazla yaydığımı, güldüğüm zaman bu enerjinin ekrandan bile kendilerine yansıdığını söyleyen insanlar olmuştu. Ezgi (Black) ise daha çok düşünen, düşündükçe üreten , düşündüklerini üreten ve tüm bu düşünceleri şarkı yoluyla aktaran manevi yönü güçlü, bana göre daha durağan ama hep akışta olan bir insandır. Bence bizim bu renklerle olan bağımız istemsizce kendimizde o renkleri bulmamız olabilir.

Doğaçlama performanslarınıza da yansıyan pozitif bir auranız ve aranızda alışılmadık bir uyum var. Dinleyicilerinizden bu yönde ne gibi tepkiler alıyorsunuz? Size en çok hangi şekilde ulaşıyorlar?

Dinleyicilerimiz de sizlerle aynı şeyleri söylüyorlar aslında. Hep yaptığımız müzikle ilgili bir yorum yapmadan önce ilk olarak aramızdaki enerji, pozitif auramız ve uyumumuz dikkatlerini çekiyor ve aldığımız yorumlar ilk olarak hep bunlarla ilgili oluyor. Bizlere en çok canlı konser yayını yaptığımız platformdan, Instagram’daki videolarımızdan ve konserlerimiz aracılığıyla ulaşıyor ve her seferinde pozitif bir enerjimiz olduğunu ve onların da modunu hemen değiştirdiğimizi söylüyorlar. “Üzgün gelmiştik ama şu an sayenizde aşırı iyi hissediyorum” cümlesi o kadar değerli ki! Bu enerjiyi yaymak ve insanların hayatına bu şekilde dokunabilmek inanılmaz bir güç ve his bizim için.

Yeni bir albüm için tasarılarınız var mı? RednBlack müziğe hangi doğrultuda devam etmeyi ve ne gibi yenilikler getirmeyi planlıyor?

Evet aslında bu sene bir albüm planımız var. Bunun için de çalışmaya başladık. Hikayesi yol olan bir albüm olacak, aynı bizim hikayemiz gibi, aynı hayat gibi… Yenilik getirmek demek belki doğru bir ifade olmayabilir ama müziğimizin akmasını ve köklenmesini istediğimiz farklı bir yol daha var önümüzde, burada müziğimiz nasıl filizlenecek henüz biz de bilmiyoruz ama bu süreç için çok heyecanlıyız.

Amsterdam ve Bursa’nın müziğinizdeki yansımaları nasıl oldu? “Ad Astra Nederland” henüz çok yeni kurulduğu için bu konuyu daha da yakından takip ediyoruz… Amsterdam’da canlı performanslar planlıyor musunuz?

Gerçekten her ülkenin hatta her şehrin farklı müzik anlayışları ve orada bulunan insanların yaşam tarzlarına göre şekillenen belli müzik tarzları var. Amsterdam ve Bursa bu konuda zıt iki uç gibi. Ama bizim de istediğimiz tam da böyle bir şey zaten. Amsterdam’ın yansımalarını şarkılarımızda kendi özümüzü kaybetmeden yavaş yavaş elektronik sounda geçerek görmeye başladık. Burada yaşamamız bakış açımıza çok şey kattı, ilerde çok daha farklı sentezler de katabiliriz sanatımıza. Akışla birlikte biz de deneyimliyoruz. O bizi hangi yola götürürse…
Şu an için burada canlı performanslara başlamadan önce sadece farklı müzikler dinleyip bolca üretmek istiyoruz. Ama tabii ki ilerde burada da performanslarımız olacak.

İlhamın sizi nerede bulacağını asla bilemezsiniz, o anda olduğunuz bir ülkede, tanıştığınız bir insanda, yediğiniz bir yemekte, sokakta duyduğunuz bir melodide, kumsalda gözünüz kapalıyken aldığınız bir kokuda, gördüğünüz bir böcekte, kırık bir taşta, duvardaki bir yazıda, rüzgarda, gördüğünüz bir bakışta…

Güncel müzik grupları ve sanatçılar arasında size en yakın olanlar hangileridir? Spotify listelerinizin vazgeçilmez sanatçıları ve şarkıları nelerdir?

Ah Spotify listelerimiz o kadar karışık ki… Ama güncel olarak dinlediğimiz sanatçılar arasında Noga Erez, Billie Eilish, Aurora, Emir Taha, Dilan Balkay gibi isimler var.

Beat Kuşağı’ndan etkilenen bir çevre olarak yolun sanatsal üretimlerimizde özel bir yeri var. Sizin sanatınızda yolun yeri nedir? Şarkılarınızda yoldan ilham alıyor musunuz?

Yol diğer sorularda da belirttiğim gibi bizim için de üretimimizde çok önemli bir yerde. Zaten Ezgi’yle tanıştığımızdan beri sürekli olarak hep kendimizi farklı yerlere, farklı insanlara, farklı kültürlere açmak ve bu hayatımızda olabildiğince çok hayatı deneyimlemek en büyük tutkumuz olmuştur. Bu yüzden de tabii ki yoldan oldukça ilham alıyoruz. Yani bu ufuk öyle uçsuz bucaksız ki… Akışta ve An’da kaldıkça aslında ufkumuzda bazı perdeler kalkıyor ve işte üretim süreci de tam o An’da başlıyor. Ve bu deneyim mükemmel bir heyecan. İlhamın sizi nerede bulacağını asla bilemezsiniz, o anda olduğunuz bir ülkede, tanıştığınız bir insanda, yediğiniz bir yemekte, sokakta duyduğunuz bir melodide, kumsalda gözünüz kapalıyken aldığınız bir kokuda, gördüğünüz bir böcekte, kırık bir taşta, duvardaki bir yazıda, rüzgarda, gördüğünüz bir bakışta… Size bunu sonsuza kadar sayabilirim ama bu hissin üretim sürecini nasıl zenginleştirdiğini ve nasıl bir tatmin olduğunu anlatamam . İlham sizi her yerde ve her şekilde bulabilir yeter ki doğru bir gözle bakın …

Pink Floyd, Live at Pompeii konserinde zirveye ulaşmıştı. Peki sizi en çok etkileyen canlı performansınızdan bahsetmek ister misiniz? İdealinizde bir gün sahne almak istediğiniz özel bir mekan veya yer var mı?

Evet var tabii ki. Kendimizi en çok ait hissettiğimiz sahnemiz ve biz iyi hissettiğimiz için en çok etkilendiğimiz canlı performanslarımız hep doğada verdiğimiz konserler olmuştur. Ayaklarımızın kumda olduğu, deniz sesini duyduğumuz ve güneşin batışını izlediğimiz sahnelerin aşığıyız. Bir gün sahne almak istediğimiz yerler atasında Volkswagen Arena, Harbiye Açıkhava Sahnesi ve Coachella var.

Ad Astra Nederland olarak bizi notalar arasında kısa bir yolculuğa çıkardığınız için teşekkür ediyoruz. Buradaki canlı performanslarınızı sabırsızlıkla bekliyor olacağız…

RednBlack sosyal medya hesaplarına buradan ulaşabilirsiniz:

Youtube: https://www.youtube.com/@RednBlack/

Instagram: https://www.instagram.com/rednblackacoustic/

Twitch: https://www.twitch.tv/rednblack

Email adresiniz paylaşılmayacak