The Wall

60’ların Londra’sı, Underground kültürün başkentiydi, burada oluşturulan kültürün New York’taki Beat çılgınlığıyla birleşmesi dünyayı değiştirdi. Pink Floyd’un yükselişi gerçek anlamda 60’larda değil, 70’lerde bütün o büyük gruplar silindikten sonra olur. 60’ların Pink Floyd’u, bütün gruplardan daha deneyseldi. Marjinal bir azınlık tarafından dinleniyordu.Psychedelic müziğin öncüsü olmuşlardı. Pink Floyd, 60’lı yılların efsane gruplarının cesaret edemediğini yapacak ve müziği The Dark Side of the Moon’la en üst noktasına çıkaracaktı. Nietzsche’nin kanıtladığı gibi, aydınlanmış çok küçük bir azınlığın bir araya gelişi, bütün dünyayı değiştirecek kelebek etkisini başlatabilir. Bu albüm, 60’ların ve 70’lerin bütün gruplarından parçalar taşır.Kısmen The Beatles,kısmen The Doors, Led Zeppelin, The Rolling Stones ya da The Who’dur… Dolayısıyla The Wall Altın Çağ’ın müziğini ilk defa teknik olarak tek bir albümde birleştirerek, etkisi çok güçlü olan bir karışım yaratır. Onda ilk insandan bu yana nesilden nesile aktarılan trajediler, öyküler,acılar,travmalar vardır. O insanlığın “kolektif bilinçaltı”dır. Dünyaya savrulduğundan beri insanlık acılarla boğuşmuş,kimi zaman mücadele etme yolunu seçerken, kimi zaman da sessizce ölümü kabullenmiştir. Son bir milyon yıl boyunca iyiye dair her şey karanlığın ellerinde boğulmuş, karanlık Orta Dünya’daki Mordor gibi dünyayı ele geçirmiştir. 1980’lerde anlaşılamayan bu albüm, 2010’larla birlikte yükselen yeni kuşağın ortaya çıkışında ana unsurlardan birisi olacaktır. 60’ların efsaneleri hepimiz için mitolojik öyküler kadar ulaşılmaz olsa da,yükselen bu yeni kuşak 60’ların çok ötesinde potansiyele sahiptir. Bu kuşak, belki 60’larda yarım bırakılmış olanı tamamlayacak, belki de buna izin verilmeyecektir.Ama şurası açık ki sonuna dek deneyecektir. 80’lerde, Soğuk Savaş döneminde The Wall anlaşılamamıştır. The Wall ancak yeni yeni anlaşılabilmektedir. Bu albüm distopyanın gelişini ve “Occupy” hareketlerini çok önceden öngörmüştü. Londra’daki müziksel uyanışın Amerika üzerinden yayılarak dünyayı değiştirmesi, Beatlerin San Francisco,Denver,NYC’deki etkilerine benzer. Özellikle John Lennon ve Roger Waters, siyaset de dahil olmak üzere hangi alana el atsaydılar en tepeye çıkma kudretine sahiptiler. Ama onlar siyasi partiler,kuramlar ve ideolojiler silinirken, müziğin ölmez bir ateş olarak kuşaklar boyunca yanacağını fark etmişlerdi. The Wall sadece bir albüm değildir.O karanlıktan aydınlığa giden en kısa yoldur. Eğer müziğin bir nirvanası varsa, o The Wall’dur.

enjolras

NEO-BEAT

Email adresiniz paylaşılmayacak