Aidiyet, Bir Anlayış

Zaman, kimi zaman bizim sandığımızın aksine uzamdan ibaret değildir. Çalkantılar
ve erişilmesi zor dehlizlerle doludur. Bu noktada meydana gelen şiddetli zelzeleler kişinin
ruhsal aleminde bir depremi meydana getirir. Ortaya çıkan bu fenomen ile aydınlanmanın
aksine endişe, şiddet ve korku hissiyatı hakimiyet kazanır ki sağlıklı düşünmek çok olası
değildir bu anlarda…. Böyle zamanlarda insan yukarı bakar ve der ki, “Tanrım aradaki farkı
anlamam için akıl ver.’
Durgun suda hakikati aramak bilhassa beyhude bir çabadır. Hakikat arayışındaki bir kişi
bilmelidir ki, bu yol çetindir. Ashâb-ı Kehf misali sığındığı mağarasından çıkabilme gücünü
kendinde bulabilmeli, gölgelerde mana arama gafletinden kendini alıkoymalıdır. Bir yolculuk
kimi zaman son noktaya kadar nihayete varmaz. Büyük ümitlerle atılan bu adımda
bilinmelidir ki bir arayış var ise şayet yolun kendisi bundan ibarettir. Başlangıç veya son
bizatihi bir anlam ifade etmez.

Bir bebek dünyaya gözlerini açtığı ilk andan itibaren bir maceranın içerisinde olduğunu kendiliğinden bilir. Acele etmez. Eylemlerinde tabi bir uyum vardır. İlk adım temasla başlar, ulaşılmak istenen erek ile arasında yalnızca bir tül perde vardır. Bunu görür ve ardına geçmek için uzanır. Ardından tatmaya başlar ki bu en tatlı halleridir. Bu serüvende eline geçen her nesneyi ağzına götürmek tasarlanmamış bir muhtevadır kendisi için. Bu noktada deneyim kazanmaya başlar, bu oranda kendisine has bir tecrübe kazanır. İnsanın dünyaya direnişi işte tam da bu noktada başlıyor… Bebek ne acıdan, ne sıcaktan ne de erişkin insanın yaklaşmak istemediği her türlü şerden korkar. Zira buna yönelik bir deneyimi veya tanımlaması yoktur. Görmediği düşmanları ile savaşmak zorunda değildir. Hepsini bir Socrates soruşturma kapasitesi içerisinde tecrübe yolu ile kazanır. Kendi içerisinde nazariyeler üretmez. Bu sebeple kanımca yaşamla en grift ilişkiler doğum sonrası ilk 12 ay içerisinde kurulur. Esasında geçmişe özlemin temel kaynağı, yaşanılan dönemi hiçbir tesir altında kalmadan anlamaya duyulan özlemdir.


Sonuçta amaçlar dünyamızda yaptığımız veya yapmayı arzuladığımız her eylem kendisinden sonra oluşacak olguya gebedir. Bir adım attıktan sonra gelecek bir sonraki adımı veya hamleyi öncesinde planlamamış olsak dahi bunun bir çeşit kelebek etkisi yaratacağını ve bir domino taşı gibi kendisinden sonrakini etkileyeceğini biliriz. Umut olarak adlandırdığımız ve hayatta kalmayı güdümleyen bir şey olduğuna inandığımız bu hissiyat da tam olarak buradaki bilgiden kaynaklanır. Katı erir, sıvı buharlaşır… Hayatta her şey müstesna bir bağıntı içerisinde anlamını açığa kavuşturmak ister. Bu yüzdendir ki ‘firarlar yakalanmak içindir.’ ‘Bulunamamak ise cehennem.’

The following two tabs change content below.

Email adresiniz paylaşılmayacak