Backpacker Felsefesine Giriş

BACKPACKER FELSEFESİNE GİRİŞ ve ZEN-1

Bu yazıdaki teorik ve görsel içerik büyük oranda 2008-2012-2014 yıllarında toplamda 9 ayı bulan üç uzun yol deneyimine aittir.

BEAT

Beat sözcüğünü ilk kullanan isim Huncke’ydi. Kerouac, “Sanırım biz Beat Kuşağı’yız” dediğinde bir Beat kalabalığından söz etmek mümkün değildi. Beat’in kendini açması ve kitlelerce tanınması 60’lı yıllarda oldu. Beat sözcüğü ilk kez kullanıldığında üç anlama geliyordu: 1. Düşmek 2. Caz şarkılarındaki ritim 3. Yaşam coşkusu.

GREENWICH VILLAGE(NYC)

Beat Kuşağı’nın kültürel birikimi büyük oranda Greenwich Village’in kaldırımlarında oluşmuştur. 24 saat canlı olan bu bölge, 50’lerden bu yana dünyada Beat’in merkezi konumundadır. Kerouac, Yeraltı Sakinleri’ni buradaki ucuz bir otelde 3 günde yazar. Greenwich Village’de Beat’i her an canlı bir akım olarak duyumsarsınız. Bölgedeki yüzlerce cafe-bar-pub müziğin dönüşümüne de tanık etmiştir. Velvet Underground burada tanınmış, Bob Dylan burada sahne almış ve Howl buradaki mekanlarda tekrar ve tekrar okunarak efsaneleşmiştir.Uluma, New York’a dair epik bir güzellemedir ve o şehrin kaldırımlarını anlatır.


ROUTE 66

Route 66, Chicago’dan LA’e dek uzanan, tarihin en ünlü rotasıdır. Büyük Bunalım sonrası sürekli göç ederek yaşamını devam ettirmeye çalışan hobolar, bu rota üzerinde gidip gelmişler ve Route 66 yol deneyiminin en önemli mitolojik unsuru haline gelmiştir. Günümüzde bakıldığında bu rota maceraperestler dışında artık kullanılmamaktadır. Chicago ve LA de Beat açısından eski önemini yitirmiştir. Backpackerlar için Amerika’nın batısında en esin verici hat bugün Las Vegas-Denver hattı haline gelmiştir. Vegas, zaman kavramının tümüyle unutulduğu ve geleneksel etiğin bütün kurallarının aşıldığı çılgın kitlesiyle sınır deneyime Amerika içinde en çok yaklaşılabilecek şehirdir. Müziği bıraktıktan sonra Lennon Vegas’a giderek bir yıl boyunca denenebilecek her şeyi denemiş, kendi tabiriyle “gerçek dip noktasını” görmüştür.

50’lerde ve 60’larda LA, dünyanın her yerinden gezginlerin, Beatniklerin ve serserilerin akın akın ilerlediği ütopik bir noktaydı. Route 66’in bu son durağı, aynı zamanda aşılmaz görünen Pasifik’in başlangıcıydı ve Venice Beach içinden The Doors gibi büyük bir grup çıkararak efsaneleşmişti. Günümüzde bu bölge, büyük oranda hip hop-rap kültürünün etkisi altına girmiş, Meksika’dan gelen yoğun göç dalgası ve 70’lerden sonra Kültür Devrimi’nin durması, LA’in eski ışıltısını yok etmiştir. Yine de her gece Venice Beach’de Kertenkele Kral yeniden onurlandırılmakta, plajlarda gece yarısına dek süren kesintisiz dansla ve müziğin getirdiği sarhoşlukla bedenler özgürlüğüne kavuşmaktadır.

California’nın Beat Kuşağı’yla özdeşleşen asıl şehri ise San Francisco’dur. Amerikalılar NYC ile kıyaslayacak kadar severler bu şehri. Şehir hala görkemini korumakta ve dünyanın birçok noktasından backpackerın rotasında yer almaya devam etmektedir.

HİNDİSTAN

60’lı yıllardaki kültürel uyanışla birlikte doğunun masalsı ülkesi Hindistan, Avrupa’dan ve Amerika’dan yüz binlerce backpackerın ütopyası haline gelmiştir. Roger Waters da daha 17 yaşındayken bu rotayı izleyerek Türkiye üzerinden Lübnan’a kadar inecek(hatta onu çok sevip Konya’daki bir geneleve götüreceklerdir) ancak burada ağır bir hastalık geçirecektir. O dönemki deneyimlerinin Pink Floyd üzerinde büyük etkisi olacaktır. Ülkenin backpackerlar için en popüler noktası ise Goa’daki Arambol Beach’tir. Hayatta kalmak için gereken meblağ Hindistan’da çok çok düşük olduğu için yıllarca bu ülkede kalan backpackerlar görülmektedir. Şüphesiz Zen uyanışına yaklaşmak ve ölümü karşılamak için en ideal noktalardan biridir Arambol Beach. Backpackerlar oraya asla geri dönmemek için giderler. Çünkü Goa’da sonsuza dek uzay boşluğunda düşseniz bile sizi kimse garipsemeyecektir.

AVRUPA

Psychedelic deneyimin ve komünal yaşamın yaygınlaşmasında Londra, Paris, Berlin, Hamburg, Amsterdam gibi şehirler önemli rol oynamıştır. 1700’den 1900’lara kadar dünyanın en aşırı şehri olarak Paris görülmekteydi. Sartre’ın da dediği gibi “Paris bir çılgınlıktır” ve orada hiçbir şey garipsenmez. 1900’lerde Paris yerini New York’a bırakmış, Beat deneyimi açısından Avrupa’nın merkezi ise Londra haline gelmiştir. Pink Floyd,The Beatles, Led Zeppelin, The Rolling Stones, The Who gibi döneme şekil veren büyük gruplar çıkaran İngiltere, 60’lı yıllara ruhunu vermiş, oradaki psychedelic deneyimler algının kapılarını aralamamıza yardımcı olmuştur.


Obi-Wan Kenobi YÜRÜYÜŞÜ

Obi-Wan Kenobi, şüphesiz doğuştan en yetenekli Jedi değildir ancak kendine özgü oluşturduğu ışın kılıcı tekniğiyle neredeyse yenilmezdir. Felsefi açıdan Zen’den birçok unsur alan Jediların bu ışın kılıcı tekniğini bir backpacker da kendine uyarlayabilir. Bu teknikle haftalarca günde 18-19 saat ayakta kalarak ilerlemek mümkündür. Obi-Wan Kenobi yürüyüşünde, bedenin ağırlık merkezini keşfeder ve asla o anki limitinizi aşmadan sürekli aynı ritimle dengede kalırsınız. Böylece beden asla yorulmaz.60’lı yılların müziği nasıl yaşamın yeni ritmini keşfetmemizi sağladıysa, bu yürüyüş tekniği de bedenimizin ritmini keşfetmemize yardımcı olur ve kozmosla bütünleştiğimizi gerçek anlamda duyumsarız. Ne var ki Obi-Wan Kenobi yürüyüşüne bir kere başlayınca artık kolay kolay duramazsınız.Ayakta yemek yemeniz, ayakta düşünmeniz, ayakta seks yapmanız ve ayakta ayakta olduğunuzu anlamanız gerekir.

BACKPACKERIN DUYGUSAL DÖNÜŞÜMÜ

Bir backpacker aydınlanmak, geçici bir Nirvana yaşamak ya da bir şey bulmak için yola düşmez. Geride bırakmayı göze aldığı şeylerin sayısı çoğaldıkça ilerleme kat sayısı artar. Öyle ki On the Road’da da Kerouac, ne zaman yol ve aşk arasında kalsa yolu seçmiştir. Yol, aşkın en kutsal biçimidir ve ilerledikçe gezgin, toplumun ona eklediği değerlerden arınarak histerik çıplaklıkla özgürlüğe ulaşır. O ülkesiz, kavramsız, isimsiz ve duygusuzdur! Yol ona yeni bir isim verir, yeni bir neden, yeni bir tutku ve artık merkezde sadece Arayış vardır.
Arayış bizim bu dünyaya gönderiliş amacımızdır. Onu gerçekleştirmek için varız, onun sınırları kadar varız.

Ufuk S. Yüksel

Email adresiniz paylaşılmayacak