#Esrime (bir)

– Etrafta içi boş geyikler,aylardır mastürbasyon yapmaktan bunalmış ve patlamaya yer arayan abazan adamlar,kendini ağardan satan ancak bir o kadar da sik yalamaya can atan deneyimsiz kadınlar,ne yaptığını kendinin bile anlayamadığı ve asla da anlayamayacağı iri göbekli güvenlik görevlileri,teni yumurtanın sarısını omlet yapacak kıvamda yakan güneşin altında bileklik kontrolü yapan gönüllüler ve olabildiğine kalabalık bir trafik içinde ilerleyen,havada asılı kelimeler silsilesi vardı.

Kendi kontrolümü kaybetmiş gibi hissetmem gayet muhtemeldi ki kaybettiğime emindim.Herşey yoğun bir halde ilerliyor,bir telsizin kulak tırmalayan sesiyle kafamdaki tellere dokunuyor gibiydi.’kaçmalıyım buradan’ diye anlık hissiyatlar aklıma gelse de kendimi bir şekilde bu düşüncelerden uzaklaştırıyordum.ne de olsa eğlenmek için gelinmişti.buraya.zeytinli festivaline.hikayenin başladığı an’a.

247154

-birkaç dakika önce son nefesimi de aldım sigaradan.çadırın içerisi cehennemden de öte sıcak bir halde.gecenin bir yarısı da olsa miyop gözlerimle dumanın içeride dalgalandığını görebiliyorum.sineklik de dahil olmak üzere çadırın tüm çıkış noktaları kapalı.bu yüzden duman yavaş yavaş daireler çiziyor kafamın üstünde.gözlerimi iyice ona odakladığımda ruhumun bir sigara dumanı olup olamayacağı sorusu geliyor aklıma.bir anlık.hoşuma gidiyor ve kısık sesli bir kahkaha patlatıyorum.daha sonra neden buna güldüğümü düşünüyorum usulca.tam düşünmeye çalıştığım anlarda,saliselerde,toprağın altından ayak parmaklarıma doğru süzülen akım,izinsizce içeri sokuluyor ve hızlı bir şekilde karnıma kadar ilerliyor.bir martının tüyünü koltuk altıma sürter gibi midemi gıdıklamaya başlıyor.tuhaftır.bu an güldüğüm odak noktasına çakışıyor ve ben,bu çakışma anında kendimi dışarıdan izleyen,bir elinde patlamış bir elinde bira olan muzır biri gibi sinema salonunda ki koltuktayım işte.sinema perdesinde ayaklarıma nüfuz eden o akımın akrep ve yelkovana dokunduğunu,onu okşadığını ve baştan çıkardığını görüyorum.çadırdayım hala. dumanın içeride dalgalandığını görebiliyorum.bir tuhaflık olduğu aşikar.öyle bir ruh haline bürünüyorum ki kendimi ne sinemadaymış ne de çadırdaymış gibi hissediyorum.ve sadece bir saniye geçti aradan.bir saniye.çok değil.ve ben bir saniyenin geçtiğini düşündüğüm ana dair yüzlerce yeni aforizmalarla dumanları gözlemeye devam ediyorum.zamanı öldürdüm.sanırım tam anlamıyla bu.eski bir dostu kucaklar gibi kucaklıyorum onu,kollarımı ona doğru attığımda yüzü ensemi görebiliyor yalnızca.bundan faydalanarak muzır bir gülümsemeye bürünüyorum,hoş geldin bob marley ve takım arkadaşları.hepiniz hoş geldiniz!

psychedelic-art-325623

-çadırın içerisindeki son hava kabarcığını da içime doğru çektikten sonra sonsuz,yemyeşil ovalarda koşmak için dört nala atmaya başlayan bir kısrak gibi kafamı kapıya doğru robotik haraketlerle çevirip fermuarları açmaya koyuluyorum.fermuarı elime aldığımda aklıma şortumu gün içinde defalarca kez açıp kapattığım ve bunları yaptığım mekanlar geliyor,matrix’deki yeşil kodlara benzer hallerde.yine saliseler içine küçük fotoğraf kareleri yerleştirerek anlık gülümseyişlere sebebiyet veriyorum.ağzımın o küçük kıpırdayışları sonrasında vücudumdaki her kasın monarşisinin elimde olduğunun da farkına varıyorum tabiki.çadırdan dışarı doğru çıktığımda gördüğüm manzara beni afallatıyor.insanlar heryerde.konser alanından kamping alanına gelenler,kampingden konser alanına gidenler,sadece dikilenler,küçük adım atanlar,hızlı olanlar…herbirinin ardında onları takip eden neon,anne ve bebeğini bağlayan kordona benzeyen sarmallar var,donnie darko misali.gözlerim kendini portre moduna almış ve sadece seçtiği nesneleri odaklıyor geri kalan kısım flu bir halde.ayrıca odaklanan her nesne hakkında beynimin içinde akan trilyonlarca kelimeler dizisi var.o kadar yoğun bir haldeyim ki dokunabildiğim tüm objeler sıvı efekti yaratıyor.ve durmadan ağır yüklü,körüklü bir alman treni rayların üzerinden kafamı traşlayarak dudaklarıma kadar hızla ilerliyor.dudaklarımda ise çin seddine benzeyen kocaman bir duvara çarparak milyonlarca mikro azot ve oksijen tanelerine bölünüyorlar.bölünen her parça kurumuş dudaklarımın arasındaki çizgilerin içinde yavaşça dans ettikten sonra burnumdaki diğer bölükten parçaların ittirmesiyle bedenimden kopuyorlar ve çadırların kumaşları üzerine yapışıyorlar.herşey çok manidar.aynı zamanda anlamsız.kaynayan dev bir kazan taşıyorum gibi.bir düdüklü tencere ve sürekli kaynadığı için asla düdüğün sesinin kısılmadığı.farkındalık ve sarhoşluk.yavaşça içinde kaybolduğum,kuzey ışıklarını andıran mistik yaşam sarmalları.

533629_223826857747195_1498216738_n

-konser alanına bir şekilde ulaşıyorum yuri gagarin edasıyla ve onun giydiği moon botlarla.gözlerimi yavaşça etrafta gezdiriyorum ve kuş bakışı insanları süzmek için birkaç metre yukarı çıkıyorum.tanrım!.gördüğüm manzara mahşer anı gibi.korkuyorum.kalbim yüksekten aşağıya doğru düşüyor ve blok taşların tam üstünde parçalanıyor.parçalanmış taze et parçalarını gören kargalar sonsuz bir ziyafete hazır.aşağı inmeye çalışıyorum olan tüm gücümle.ancak bulutların arasından uzanan damarlı,kaslı ve sert bir el beni sıkıca kavramış durumda.kargalar yaklaşıyor,yaklaşıyor,yaklaşıyor…derince bir nefes alıp beni bırakmayan eli ısırmaya başlıyorum.o kadar sert ve kararlı ısırıyorum ki et kemikten sıyrılıyor ve konser alanındaki tüm insanların üzerine kanlar fışkırıyor.ben ise birkaç kan damlasının hızına paralel bir şekilde aşağıya doğru uçup parçalanan kalbimi yakalıyorum. (hasiktir lan kanka yağmur yağıyor.).bu sırada çok yüksek frekansta bir distortion sesi duyuyorum.kulaklarımın hissettiği bu titreşim sayesinde biraz olsun kendimi geldiğimi farkediyorum.birkaç el hareketiyle kalabalığı iyice yardıktan sonra kulis girişi farkediyorum.bedensel sarhoşluğumu saklamam gerektiğinin farkındayım ve bunun için aklımdan birçok senaryo geçiyor.en sonunda hepsini siktir edip hızlıca kapıya yürüyüp içeriye giriyorum.

tumblr_mam6s7jhj71qfji2jo1_500

-sahnede hayko cepkin var.sanırım.büyük olasılıkla.yoksa kötü makyajlı başka birisi de olabilir.elimi cebime doğru götürüp telefonu çıkarıyorum.saat (- : -) .yeterince vaktim var.içerideki iri kıyım görevlilere kartımı gösterip sahnenin tam en önüne doğru geçiyorum.karşımdaki dev hoparlörlerden çıkan sesler bedenimi öylesine titretiyor ki orgazm hissi yaratıyor.ayrıca her notanın döküldüğü ve hoparlörü delip geçtiği anda tıpkı bir kurşun gibi,o sertlikte,kalbime bir anda saplandığını ve öldürmeye yetmediğini farkediyorum.normalde miyop olan gözlerim an itibariyle pikselliğin hat safhalarında geziniyor.öyle heyecanlıyım ki arkadaki kalabalığın o dinamikliği bile komik geliyor bana.sadece odaklanmış durumdayım.ne konsere ne insanlara.kendime.yalnızca kendime.birkaç sıçan ile deney yapan deli bir doktor gibi inceliyorum kendimi.ortaya eskizler atıyorum.silip yeni baştan yazıyorum teorileri.şiirselliğe döküyorum bedenimi belkide.kutsallığa adanmış ruhların arasında olduğumu farkediyorum.uçuyorum.üstelik bunun için alaaddinin sihirli lambasına ihtiyacım bile kalmıyor.

Email adresiniz paylaşılmayacak