Kendimi rüzgarda kontrolsüzce savrulan uçurtma gibi hissediyorum. Belki de aya doğru gidebilirim. David Bowie dinliyorum ve asla umutsuz olmadım. Sorular soruyorum sürekli. Soru sormayı kendime alışkanlık edindim, sorgu ve şüphe alışkanlığım haline geldi. Bu duruma kendim gelmedim. Beni bu durumun içine ittiler. Şimdi öylece düşüyorum ve düşme hissiyle vücudumun salgıladığı adrenalinden elbet duracaktır kalbim. Elbet bitecektir beni mutlu eden her şey. Zor alışıp kolay vazgeçerim, kimliğime adımı ben yazmadım ama ben silebilirim. Hayatta her şeyin tercih olduğunu düşünüyorum. Tüm zorlukları kendim koydum önüme, hepsinden cayabilirim. Bedeli ne olursa olsun ben hepsine hazırım. Yeterince üzüldüm, üzüntü beni yormuyor artık. Yeterince yalnız kaldım ve yalnızlık beni korkutmuyor artık. Bütün düğümleri önceden tahmin ederek çözdüm. Çok az yanıldım, iyi mi oldu kötü mü oldu bilemem. Ama bu bilinmezlik bile biraz yol aldığımı gösterdi. Şimdi nasıl hissediyorum, hiç gibi hissediyorum ve hiç var olmamış gibi gördüğüm benden her şey çok rahat geçiyor. Ruhumdan geçmek için çaba gösterme, çünkü ruhum uçup gitti. İçimdeki sıkıntı beni eritti, şimdi nerde miyim? Hiçbir yerdeyim ve hiçbir yere yetişmek ya da orda olmak zorunda değilim. Bu da bende hep istediğim yerdeymişim hissiyatı yaratıyor. Binlerce kilometreden sonra, binlerce kilometreye olan içimdeki tutku sadece zihnimin içinde. Kaybolma geçidi, sıyrılma geçidi, geçip gitmemin geçidi. Kimse beni kurtarmaya gelmedi, ben de kimseyi kurtarmaya gelmedim. Artık kurtarmaya gücüm, kurtulmak isteyecek kadar da acizliğim yok. O yüzden sevdiğim şarkıları tekrar tekrar dinliyorum ve bir sigara daha yakıyorum.
Tercihlerin aslında hiçbir işe yaramadığını fark ettim, tercihler sadece birer yanılsamadır. Hayat senin yaptığın tercihlerle nereye kadar ilerleyebilir? Sen, sadece seni tercih edenlerle çoğalırsın. Kalabalıklaşmanın en temel şartlarından birisi karşılıklı tercihtir. Tek taraflı bir seçim hiçbir zaman tam anlamıyla bir seçim değildir. Gitmek isteği bile tek taraflı doğmaz. Tek yönlü yollar beni her zaman korkutur, ya yanlış yönden ilerliyorsam? Geri dönecek vaktim olmadığında yanlışa devam etmek bir çözüm oluyor. Geri dönmek sadece yolu uzatır. Ben çok fazla uzun yola çıktım, çok farklı şartlarda uzun yollara çıktım. Uzun yollara olan doyumsuzluğum ve bu yollarda başıma gelenler bendeki umursamazlığı yarattı. Doymuştum ama bıkmamıştım, eğer bıksaydım öğrenemezdim. İçimdeki tüm birikmişlik patladı, patladıktan sonra da umursamamaya başladım. Umursamamaya alışmak bir hastalıktır, eğer bu asidi bir kere damarlarınıza alırsanız vazgeçemezsiniz. Öylece duruyorum, hiçbir şey umurumda olmadan. Kafamın içinden şarkılar söylüyorum. Uzun süreli asfalt yürüyüşlerinde, hiç bilmediğim insanların arabalarında hep kafamın içinden şarkılar söyledim. Ben şarkılara inandım ve onlara tutundum, Jim Morrison’a tutundum. Şimdi ise kafamın içinden The End’i söylüyorum. Biten her şeyin bir başlangıç olduğuna inandım, bitti demeden önce başlangıcı görmeliyim. Vedaları pek sevmem ama çok fazla veda ettim. Şimdi hiçbir veda incitemez beni.
‘’Gözlerimi açtım ve kimseyi bulamadım, ben bu üçlü koltukta çürüyorum.’’
Kamer’in anısına…