Bu Sefer Yeri Avuçlar Değil, Ayakların Yanı
Boş vakitlerimi dolduruyordum. Siyah bir ekranın önünde kimi zaman öylece durduğum oluyordu fakat bu tam olarak yaptığım işi anlatmıyordu. Elektrik kesintileri arasında aydınlanan ekranda birini görüyordum. Gördüğüm kişi tanıdık gelmiyordu önceleri. Çimen yeşili pardösüsünün içinde bir bankta oturuyordu. Elinde tuttuğu yeşil şişenin içi doluydu. Ağzı açık şişe saatlerdir aynıydı. Ekran kapandı bir an sonra. Gidiş gelişlerin arasında kaldım. Dolaptan bir bira çıkardım. Yakın bir zamanda koyduğumdan dolaba, hala ılıktı. Kapağını açıp masaya bıraktım. Devrilen ekranı masada ayağa kaldırdım. Yeşil ekran bir süre açık kaldı. Sonra siyahlık geldi ve sonra ekrandaki. Saatler geçiyordu. Tavandaki yeşil saat bana bakıyordu. Bir göz kırpma gibi yelkovan sürekli üzerime oynuyordu. Akrepse donuk bakışlarla direkt üzerimdeydi, hareketsiz ve bazen hareketli. Ekrana baktım, yeşil pardösü çıkarıldı, banka gelişigüzel bırakıldı. Oturdum. Ağzı açık yeşil şişenin yeri bu sefer avuçlar değil, yerdi. Ayakların yanı. Ve içindeki hala aynıydı. Ilık olduğu için olmalıydı bu başına gelenler. Saate baktım. Uzun bir aradan sonra akrep göz kırptı. Tavana çakılı bu saat beni izliyordu. Tepeden. Ayağına takılan bira devrildi. Köpükler etrafa yayıldı. Konuşuyordu saat: “Yeşil pardösülü bira köpüklerinin arasına yere kapaklandı.”