Bir kişi tanımıştım. İnsandan doğma, güneşte büyümüş ve yer yer gölgeye dönmüş. Severdim. İnsanı da severdim o zamanlar. Gökyüzü maviydi ve gece olurdu sonra. Tanıdığım kişi insanoğlunun kıyamet virüsüydü. Ağaçları kelimeler ile kurutur, keyifli hüzünlerden oyuncak yapar kendini öyle sunardı.
Bir kişi tanımıştım ve en çok onu severdim çünkü insanlara farklı dokunurdu o. Sokak köşelerine işeyen köpek gibi dokunur geçerdi insanlardan.
Ruh hali ise bulaşıcıdır. Öyle silkip atamazsınız da çoğu kez. Çok kolay yayılır ruh hali. Kısacık zaman diliminde gerçekleşmiş ufacık bir temas yeter. Göz teması mesela. Sözlükler cümle olur da, merhabası bir defa günaydınınıza değdi mi kurtulmak mümkün müdür beladan? Bir tane soru işareti ekleyip de iletmez mi şüpheyi? İletirdi o. Tek bir bakışıyla vicdanı, isteğe boca eder de söküp atardı yokluğa.Beyninizin en savurgan bölgelerine siyahını saçar, kanınızı gölgeli akıtırdı kıvrılan damarlarınızdan.
O kimsenin oynamak istemediği başı yamulmuş oyuncak at gibiydi. Bir kere sahiplenince kendi iyi niyetin seni sarhoş eder, atın keçeleşmiş yelesini okşayışını alçak gönül şovuna çevirirdin mecbur. Atın sana ihtiyacı var mıydı? At eskimişti. At kirliydi. Daha çok el dokunsun daha çok rengi soldurulsun istemezdi ki at.
Onu tanımak iltihaplı bir yara gibiydi. Onu bilmek ise vebaydı. Yine de bilmek isterdim. İsterdim ki bana da dokunsun zehri. Beni de alsın götürsün o dayanılmaz yabanlığa. İsterdim ki ben de düşeyim dibi bulanmış hiçe.
Bir yerlerde diğer hayatlar renkli sürüyordu. Rüyalar hala gülümsetiyor, yorgunluk uyutuyordu. O ise bize başka gerçekler düşletirdi. Kendi düşünü gözlerimizden atıp kaçar bizi içine hapsederdi.
Bir kişi tanımıştım. Yıldızları düşürürdü o. Hem de söndürüp birer birer. Çocukken o çok sevdiğim, eski ve korkunç oyuncak at gibiydi. Bir gün at kaybolmuştu ve ben büyümüştüm. Çok sonra öğrenmiştim pembe yanaklı çocuğun ağırlığı altında ezilip biçimini kaybettiğini sevgili atımın. Yıldızların cılız cılız oynaştığı bir gün öğrendim, sevgili atımın yıldızlı gökyüzüne karıştığını.
“Daha çok sönsün diye yıldızlar” dediler, “Hepsini söndürsün diye gitti”.