Destansı Bir Başkaldırı Çığlığı : Beat Kuşağı

 

tumblr_mvpefuFphH1skgvh6o1_500

Allen Ginsberg’ün ‘Uluma’ şiiri 1950’lerin Amerika’sına bomba gibi düşeli yarım yüzyıldan fazla oldu.

Geçen Şubat ayının sonlarında, Hermione Hoby, The Guardian’daki yazısında, Allen Ginsberg ve kült şiiri ‘Howl’u (‘Uluma’) yeniden gündeme getiriyor, belki de genç kuşaklara anımsatmaya çalışıyordu:

‘Allen Ginsberg’ün ‘Uluma’ şiiri, 1950’lerin Amerika’sının durağan dünyasına bir bomba gibi düşeli yarım yüzyıldan fazla oldu.’

Hoby, ‘Allen Ginsberg, ‘Uluma’ ve Beat Kuşağı’nın Sesi’ başlıklı yazısında, o sıralar yirmi dokuz yaşında olan şairin şiirinin, coşkusallığı ve cinselliği apaçık ortaya vuran, atom çağının kaygılarını uluorta haykıran, büyüleyici bir destan olduğunu söylüyordu. ‘Uluma’, bir sonraki kuşağın başkaldırılarını tetiklemiş, Ginsberg de ‘Beat Kuşağı’nın sesi’ olarak kutsanmıştı.

Beat’lerin ilk toplanma yerlerinden biri, şair Lawrence Ferlinghetti’nin San Francisco’daki City Lights Kitabevi’ydi. Beat ozanlarının ilk kitapları da aynı adlı yayınevinden yayımlanmıştı. Ferlinghetti, günlük konuşma dilinde yazılmış, kafelerde ve üniversitelerin toplantı salonlarında yüksek sesle okunan, nükteli şiirlerini ilk kez 1955’te Pictures of the Gone World (Yitik Dünyanın Resimleri) adıyla basmıştı. Ne var ki, ertesi yıl, Ginsberg’ün Howl and Other Poems (Uluma ve Öbür Şiirler) adlı kitabını yayımladıktan bir yıl sonra, 1957’de Ferlinghetti hakkında ‘müstehcen yayın yaptığı’ gerekçesiyle dava açılacaktı.

Savcı, Ginsberg’ün ‘Uluma’ şiirini ‘eşcinsel içeriğinden ötürü’ müstehcen bulmuştu. Ama pek çok edebiyat eleştirmeni ve yayıncı, tanık kürsüsüne çıkarak, ‘Uluma’nın edebî değerini savunacak; yargıç Clayton W. Horn da sonunda şiirin müstehcen olmadığı sonucuna varacaktı: ‘Bir yazar, konusunu işlerken gerçekçi olmalı, düşüncelerini kendi sözleriyle özgürce dile getirebilmelidir”

Beat hareketine adını veren Jack Kerouac’ın, aynı yıl yayımlanan ve çok geçmeden efsaneleşen On the Road (Yolda, Ayrıntı Yayınları, Çeviren: Can Kantarcı) adlı romanı ise, hiçbir biçimsel kurala uymadan, yaşamayı, güzellikleri, cazı, sevişmeyi, uyuşturucuları, hızı ve gizemciliği seven, çalarsaatlerden, tarifelerden, yol haritalarından, ipoteklerden, emekli maaşlarından ve Amerikan endüstrisinin tüm nimetlerinden tiksinen bir grup meteliksiz gencin, ülkenin çeşitli yerlerine yaptıkları çılgın gezileri konu alıyordu.

Yolda’nın yayımlanmasıyla birlikte, aralarında Allen Ginsberg, Gregory Corso, William Burroughs, John Clellon Holmes, Peter Orlovsky, Gary Snyder ve Philip Whalen gibi Beat hareketinin öncü yazarlarının da bulunduğu şairlerin, halk şarkıcılarının, mistiklerin ve çizgi dışı kişiliklerin pek bilinmeyen kültürlerine karşı yaygın bir ilgi uyanacaktı.

Bizde, kuşkusuz, Beat kuşağı ve edebiyatına ilişkin pek çok yayın yapılmış, kitap yayımlanmıştır. Ama ilk ağızda aklıma düşenler, Memet Fuat’ın Yeni Dergi’sinin Beat Kuşağı ya da Şiiri özel sayısı; Orhan Duru ile Ferit Edgü’nün, 1976’da Ada Yayınları’ndan çıkardıkları, Ginsberg ile Ferlinghetti’nin şiirlerini içeren Amerika; ve 2008’de, Kaan Çaydamlı’nın yayın yönetmenliğindeki Altıkırkbeş Yayın’dan, Şenol Erdoğan’ın çevirisiyle çıkan Uluma.

Yeni Dergi’nin özel sayısını ne yazık ki kitaplığımda bulamadım. Altıkırkbeş’ten çıkan Uluma, Ginsberg’ün kült şiiri üstüne bir belgesel niteliğinde. Şenol Erdoğan’ın, kitabın başında yer alan Ginsberg ve ‘Uluma’ üstüne kapsamlı incelemelerini, şiirin çevirisi, fotoğraflar ve gazete kesiklerini içeren bir albüm, Ginsberg’ün elyazmaları, ayrıntılı notlar ve açıklamalar izliyor.

Edgü ise, Ada’dan çıkan Amerika’nın ‘Önsöz Gibi’sinde, hem Beat Kuşağı’nın şiirine, hem de şiirin özüne ilişkin ipuçları sunuyor okuyucuya:

” Ve bir gün, Beat Generation’ın ozanlarıyla karşılaştım. Bu soruları, bu yıkımı, bu kuralsızlığı en somut biçimi içinde onların şiirlerinde gördüm. Bir parıltı, bir patlama oldu benim için bu. Onların şiiri, ölen şiirin küllerinden doğmuyordu. Bu şiir, insan mezbahasının, toplum çöplüğünün, bireyin labirentlerinin içinden çıkıp geliyordu.

Vietnam’ıyla, Domuzlar Körfezi çıkarmasıyla, zenci-beyaz ayrımıyla, büyük yolları, hızlı yaşamı, eşsevicilikleri, marihuanaları, mapusları, Uzakdoğu’ya sığınmaları, Tibet’leri, Katmandu’ları, zenleri, Budaları, yapay cennetleri, gerçek cinnetleriyle geliyordu bu şiir.

Bir çığlık, bir uluma, bir başkaldırma’ Ve bütün bunların yansıdığı, değiştirdiği bir dil yapısı içinde. Zira, bugün, ‘zavallı insan nesrinin ölçüsünü ve cümle yapısını yeniden yaratmak’ gerekiyordu (Ginsberg).

Şiir, insan gerçeğinin dile gelmesi ise, hazır kalıplarla ve sloganlarla yaratılamazdı. Bunu, sanatla siyasal propagandayı birbirine karıştıranlar nasıl olsa gözlerini kırpmadan yapıyorlardı”

Bu arada, geçen yıl, Ginsberg’ün ‘Uluma’ şiirinin ilk okunuşunun elli beşinci yılında, Jeffrey Friedman ile Rob Epstein’in yazıp yönettikleri bir film çekildiğini anımsatmalıyım. Ünlü şairin yaşamını konu alan ‘Howl’ adlı film, Six Gallery’deki ilk okumayı, 1957’deki müstehcenlik davasını da yansıtıyor beyazperdeye.

Bu deneysel filmi henüz izleme olanağı bulamadım. Ama Ginsberg’ü oynayan James Franco’nun ‘olağanüstü’ olduğu söyleniyor.

Allen Ginsberg’ün, Walt Whitman’ın destansı ses tonunu çağdaş bir meydan okumaya taşıyan ‘Uluma’ şiirini bugün yeniden okurken, ‘zavallı insan nesrinin ölçüsünü ve cümle yapısını bugün yeniden kim yaratacak’ diye düşünüyorum’

Celal Üster

Email adresiniz paylaşılmayacak