İlk kelime
İlk kelime büyük bir dokunuştur ve bazen onu nadiren hatırlarız. İlk kurşun kalem, ilk masa ve ilk defter. Duymadım dışarıdan gelen çağrıları. İlk ağlamayı ve ilk sessizliği nadiren hatırlıyoruz. Ölü bir daldaki kuşların ayak izlerini, bir sincapın gözlerini, bir nilüfer şarkısını hatırlıyorum. İlk harçlığımdan, toplumun etik kurallarından, analizcilerden ve tavsiyesicilerden bu yana her şeyi unuttum. Geceleri bir gülümsemeden, sevginin palyaçoluklarından gözyaşları çektim. Buğulu camlara yapıştırılmışken gözlerim, hayalim daha fazla çatırdıyordu kuvvetli tahtada tebeşir darbesiyle. Sıralar üzerine hayaller çizerek, gerçeklere yelken açtım.
Anılar bazen bir köprü görevi görebilir. Çöldeki gözler kendi denizlerini yeniden yaratabilir. İnsan ise yazdıkça kendine varabilir. Alçakgönüllülük, mizah, hassasiyet, alay, sevgi ve yalnızlık rehberlik eder ve bizi var eder. Çok sayıda nokta, herkesin kırışıklıklarını, gülümsemelerini ve gözlerini koyduğu eşsiz bir görüntü oluşturur. Hayal ve gerçeklik birbirlerine meydan okur.
Denizi ilk gördüğümde içimde sızan bir mürekkep akıntısıydı. Damlarken denizin derinliklerine, dalgalara tuttuldu. Hareket etmeyenler bile bazen durmak ister. İnsan ilerlediğini düşünen tek kişidir. Ama başka ne yapmalı? Geri döndüğümüzde ölüm de öyle. Parmaklarını geren bir çocuğun çıplak eli hala özgürlüğe giden ilk harekettir. Öpücük mutluluğun ilk dokunuşudur. Eksik olduğumuz şeyi çok sahip olduğumuzdan daha iyi görüyoruz.
Her kelime dünyanın bir köşesidir. Hayallerimde çok seyahat ederim. Bir çalışma masası hariç tüm yerler yazmak için en ideal yerdir. Sık sık kaybolmak, yolu, geçidi, sesi bulmaktır. Gecekondunun ince ışığından sokaklara sızan kurnazlıkla yazılmış bir hayat bazen bin senfoniye dönüşür. Zevk, enfiye yapanlara, kaprislere, acılara ve yöneticilere rağmen var. Her sabah gün yeni bir elbise giyer, müzik rüzgarla eşleşir ve sokaklara karışır…