JANİS JOPLİN GİBİ

 

JANİS JOPLİN GİBİ

 

 

Müthiş güzel bir kadındı! Birkaç haftadır tanışıyorduk ama adını bilmiyordum. İlk bir iki gün adını sorduğumda bana; ‘’İsimler anlamsız, bence numaralarımız olmalıydı,’’ demişti. Bende adını sormaktan vazgeçtim. Haklıydı belki. Her şeyin sayılarla ifade edildiği bir sistem içinde, isimler çok da önemli değildi. Bir kişinin önemi sahip olduğu paraya göre değerlendiriliyordu. Ölen insanlar sayılardan ibaretti. İnsanlar yaşlarına göre değerlendiriliyor, yattığınız insan sayısı kadar namuslu oluyordunuz.

Onu tanıdığım günden beri tek satır yazamıyordum. Bu meseleyi umursadığım da söylenemezdi. Çok sık ziyaretine gidiyordum. Garip bir tarzı vardı. Geçimini nasıl sağladığını bilmiyordum. Her gittiğimde evde oluyor ve içiyordu. Onu evde hiç kıyafetle görmedim. Her gittiğimde üzerinde siyah tangası ve siyah sutyeni vardı. Hoş bir görüntüydü. Mükemmel bir kıçı ve dolgun baldırları vardı, göğüsleri de dolgun ve dikti. Çok içmesine rağmen gayet müthişti vücudu. Birkaç defa yatmıştık. Tanrım, benim için işkenceydi. Seks yaparken bile içki içiyordu. Ne kadar hızlanırsam hızlanayım, kayıtsızdı. Sinir bozucu ve onur kırıcı bir durumdu. Son sevişmemizde şöyle dedi; ‘’Saydım, 158 kere girdin, tam 158 kere soktun bana…’’ Tanrım, dedim içimden, ne ayak bu karı?

Sinirlerimi bozuyordu aslında ama yine de onunla olmak hoşuma gidiyordu. Tam bir deliydi çünkü. Dırdır etmezdi hiç. Konuşmadan saatlerce oturur, içerdik. Ben onu izlerdim, o müthiş kalçalarına bakardım. O da bana bakardı ama bir duvara bakar gibi. Nedense hoşuma gidiyordu. Beni incelemesinden, benden bir şeyler beklemesinden ya da benim hakkımda plânlar kurmasından bin kat iyiydi.

Sarhoş olduğun da, içki şişelerini kırmak gibi bir huyu vardı. Çok defa komşular kapıya dayanmıştı. Kapıyı kıracak gibi yumrukluyorlardı. Genelde kapıyı açmıyordu ve komşular da bir süre sonra kapıyı yumruklamaktan vazgeçip, tehditler savurarak evlerine çıkıyorlardı. Bir keresinde kapıyı açmıştı. Kapıda ki adamı görebilmiştim. Adam önce hatunu baştan aşağıya süzmüştü.

‘’Ne var, ne istiyorsun?’’ demişti hatun.

‘’Çok ses çıkarıyorsunuz, rahatsız oluyoruz.’’

Adamın gözleri hâlâ hatunun muhteşem vücudun da dolanıyordu.

‘’Sana ne oluyor lan, kendi evimde istediğimi yaparım.’’

‘’Sessiz olmazsanız polisi ararım.’’

‘’Orduya da haber ver göt,’’ dedikten sonra kapıyı kapatmıştı.

Adam kapı kapandıktan sonra; ‘’Orospu…’’ demişti.

Kimse polise falan haber vermemişti, en azından ben oradayken hiç polis gelmemişti eve.

Bazen uyuşturucu da kullanıyorduk. Ot, kokain ve haplar…

‘’Janis Joplin gibi, 27’imde eroinle bitireceğim bu işi,’’ dedi bir gün.

‘’Olur, ne kadar kaldı?’’ dedim, biramdan bir yudum aldıktan sonra.

‘’İki yıldan daha az, 596 gün…’’

‘’Bir bira daha?’’

‘’Yerini biliyorsun.’’

‘’Elbette…’’

Mutfağa gidip, dolaptan iki bira daha aldım. İçmeye ve laflamaya devam ettik. Bazen konuşabiliyorduk.

Aradan bir yıl falan geçmişti. Daha çok gürültü yapıyordu artık hatun ve sevişirken tepki veriyordu. Hâlâ adını bilmiyordum ve hâlâ eve polis gelmemişti. Komşular da daha az yumrukluyorlardı kapıyı.

Bazı insanları hiç kimse umursamıyordu.  Kaldırımın üzerinde çıkan otları bile daha fazla kişi umursuyordu çoğu zaman. Sayıydık nihayetinde. Paranız yoksa, topluma ayak uyduramıyorsanız ve birilerinin daha fazla para kazanmasını sağlamıyorsanız, bir partiyi desteklemiyor, herhangi bir dine inanmıyor ve bir kuruluşa üye olmuyorsanız, bir hiçtiniz.

O gün yine onu ziyarete gittim ve kapıyı ilk defa gülerek açtı. Yine üzerinde tanga ve sutyeni vardı. İçeri aldı beni. Koluma girip, her zaman oturduğum kanepeye oturttu.

‘’Ne içersin?’’ diye sordu.

‘’Bira, neyin var senin?’’

‘’Bugün kutlama yapıyoruz, bira içmek yok,’’ dedi gülümseyerek.

‘’Neyi kutluyoruz?’’

‘’Anlatacağım… Tamam, senin yerine ben karar veriyorum; şampanya.’’

Koşarak mutfağa gitti. Neler olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir sigara yaktım. Etrafa bakındım. Her şey, her zaman ki gibi dağınıktı. Kırık içki şişeleri her yerdeydi. Televizyon her zaman ki kapalıydı, klasik müzik çalıyordu radyoda. Her şey yolunda gözüküyordu yani.

Elinde bir şişe şampanya ve iki bardakla girdi içeri ve karşıma geçti. Arkasını döndü, eğildi, muhteşem kıçını gösterdi bana. Bir tokat patlattım kıçına. İçkilerimizi doldurdu. Şişe bittikten sonra yatağa geçtik. İlk defa ruhuyla sevişti benimle. İnlemeler, dokunuşlar her şey muhteşemdi. İki posta attıktan sonra birer sigara yaktık.

‘’Mükemmeldin…’’ dedi.

‘’Sen de öyle,’’ dedim.

Kısa bir süre sessizlik oldu. Sigaralarımızı içiyorduk ve gülümsüyordu bana. Gözlerinin içi parlıyordu, neşeli ve umut dolu bir yüzü vardı. Garipsiyordum elbet ama çok güzel görünüyordu.

‘’Nedir tüm bu olanlar?’’ diye sordum sonunda.

‘’10 gün kaldı!’’ dedi

‘’Neye 10 gün kaldı?’’

‘’27. yaşıma…’’

Tanrım, dedim içimden. Yataktan kalktım. Mutfağa gidip bir bira aldım kendime. Salona gelip, kafama diktim şişeyi. Tek seferde bitirdim. Boş şişeye baktım. Şişeyi duvara fırlatıp, şişenin tuzla buz oluşunu seyrettim ve içimden lanet olası birinin gelip kapıyı yumruklaması için yalvardım tanrıya.

 

Email adresiniz paylaşılmayacak