Yazmak, karanlığa ışık katar, ışığa gölge katar. Dünyada yok olan kelimeleri, kayıp eli, unutulmuş jestleri ararız. Rüyanın altında uyanan dünya, buğuyu gideren endişeli bir lamba. Bazen geri döndüğümüzde söndürülmüş kelimelerdeki gizli alev, sessizlik ve ağlama, karanlık ve imgeler arasındaki boşluk belirirdi. Bir ağacın senfonisine katılmadan önce tomurcuğu işaret eden yapraklı nottur. Kelimeleri yinelemek ve toparlamak için. Diğerlerini karşılamak için bazı kelimeleri sayfada bırakıyorum.
Dil yaşayan bir nesnedir. Kelimeler eğildiğinde, biraz yorgun, ayağa kalktığında uyanık, işaret edildiğinde öfkeli ya da daha aydınlık bir yeri vardır. Beyazdan göze çarpan kelimeler ve diğer kelimeler arasında ışığı ararım. Kelimelerle ayrılanlar ölür. Her zaman imkansıza karşı savaşmalıyız. Yürürken yazıyorum. Tarif etmek için değil, dokunmak için yazıyorum. Okuyucu seyirci değil katılımcıdır. Gözler görüntü alanında karanlıkta çalışır.
Kendimi içimde boğmadan hayatımın belirli aralıklı karanlık dönemlerinden geçtim. Bir kelime, cesareti yeniden kazanmak için yeterliydi. Karanlığa bir damla ışık, belki bir yanılsama, kapımın üzerinde belirsiz bir bakış yeterliydi. Evrenin her atomunda yeniden doğmak için nefesimi tutmadan konuşmak yeterliydi. Sınırlarımız ufuk çizgisinde birleşiyor. Geçici görüntülerimiz sonsuzluğu oluşturur. Hepimiz yeryüzünün uylukları arasında geçiyoruz.
Fikirler, kilitleri paslayan anahtarlardır. Düşünce, bilgi raflarını temizliyor. Bu gizemin açık gözü, zamanın omzuna yayılan saçlar, mucizeyi okşayan vicdanın eli, yaprakların rahminde günün fetüsü. Güneşe açılan bir Noh maskesi ve bir şaşkın aktör.
Bu unutkanlık emiciler tarafından zamanın emilmesidir, şimdiki ağlamanın gelecekteki hafızasıdır. Ekranların altındaki kelimelerin ışığı, kalbin arterlerindeki kanın haritasıdır.
Açık gözlerde gece tutulması.
Gece için bir kağıt ve yanan lamba bırakıyorum. Kaybettiklerini düşünen ruhlara, unutulmuş kelimelere rehberlik ediyor. Kaybolmak ise; bizi bazen başka bir başlangıç noktasına götürür…