KEŞKE

Keşke soğuk kış gecelerinde unuttuğumuz çocukluğumuzu ve elektrik kesintilerinde, mum ışığı ardında duvara düşürdüğümüz gölgelerdeki kuşları yitirmediğimiz bir geleceğin ufkunu görebilecek kadar şanslı olabilseydik. Keşke nisandan kalma kırmızı bisikletlere yüklediğimiz hüzünlerimizi, bugünlerimize taşımaktan kendimizi alıkoyabilseydik. Keşke mutluluk bir uçurtmanın göğün kalbine değdiği andaki kadar basit olabilseydi her zaman diliminde ve biz daha az suçlansaydık, bildiğimiz bakışların bilmediğimiz manaları ardında. Kuşlar bitmeden, tükenmeden sürü sürü, çığlık çığlığa hücum edebilseydi keşke yine yüreğimize ve en aşk kokan kodeslere tıkınmış, en ağlamaklı gecelerde kırabilseydik zincirlenmiş ömrümüzün talihsizliğini. Talihimiz son battaniyesini de yitirmiş bir evsiz kadar fakir.

Daha çok sevilip, daha az kırılsaydık ve inansaydık alabildiğine serin uzanan sonbaharın, alabildiğine yalnız kokan banklarında, harcadığımız gençlik denen o mavi kokulu buhranlarda. Nar çiçekleri ve sümbüller… Güllerin yitirdiği bülbülleri çalmaktan alıkoyamazken kendini, daha fazla rengin katline şahit olmaktan öteye gidemeyen günler, haftalar ve seneler… Karanlıkta gözleri kör olmuş baykuşlar ve bilgelik. Her şeyin kıyısına köşesine bulaşmış hiç kimselik.

Keşke masumiyete uzanıp tutabilseydim ellerinden ve avuçlarımın arasında acıtan gururları un ufak edip, dönebilseydim yuvam dediğim yüreklerin yıkık harabelerine. Kandillerin ışığı sönmüş nefeslerine çevirebilseydim yüzümü. Otoyollarda resmiyet kazanan sarı çizgilerin uzandığı sonları merak edebilseydim aynı içtenlikle ve sokakların sınırlarını çizen kaldırımlara dokunabilseydi tenim.

Kuzgunlar hala var olurken şiirlerde, büyüyen yalnızlığın kimliğini, küçülen bağlılığa vermeseydik keşke. Ezbere bilinmesi gereken kurallar ve yaşamlarımıza astığımız soğuk savaşlar… Ah aşk! Ayrılığın en güzel hali ve bir kadının dudaklarına bulaşmış günahın muazzam resmi.

Sardunyalar hala saksılardan kurtulma umudunda sarmaşıklara yasal olmayan bildirileri fısıldarken, serçeler hala aynı telaşın içinde güvercinlere kenardan bakarken ve biz hala büyümüş kadınlar ve adamlar olarak çocukluğumuzu aynı ürkeklikte saklarken, anarşist doğduğumuz dünyayı kapitalist olarak yutuyoruz. İç çatışmalar silsilesinde –ömrümüze ait- kaderimize dokunan insanların açtığı cephelerde bir bir düşüyoruz.  Vahşetlere susup tebessüm etmeyi öğrenmeseydik keşke ve ölmeseydi çocuklar, bir merminin girdiği bir kalbin yarasıyla. Ölmeseydi çocuklar, ego savaşlarında, liderlerin kör gözleri ve keskin emirleri adına çalışan bombaların altında. Keşke çirkini kurşuna dizen güzelin adı yalan olmasaydı.

Yaşamak -öylesine parlak tazelikte- yaşamak- öylesine rezil gecelerde- ve yaşamak- en kimsesiz mevsimlerde- kayıpları art arda dizdiğimiz domino taşları misali yaşamak onurlu ve hoyrat senelerce… Keşke.

Email adresiniz paylaşılmayacak