O Eylül

Eylüldü… Bir yerlerdeydim. Uzaklarda olmaya duyduğum özlemi biraz olsun dindirmek için düşmüştüm yollara. Biraz Kaş, Biraz Demre, en çok Kumluca… Kaçmanın yolunu bulmak için geçtiğim her yerde kendimi de bulmak istiyordum.

Biliyordum kendimi. Biliyordum yerimi. Evlerden, duvarlardan, insanlardan, aynalardan uzaktım. Evimin balkonunda tüttürürken sigaramı, kendimden fersah fersah uzaktaydım. Durduğum hiçbir yerde kendime rastlamamak yabancılaşmaktı bu yaşamaya. Bir yandan da hapsolmuşluk hissi… Tüm bu hisler bir olmuş, gitmeye itiyordu her yerden beni.

İçimde sızlayıp duran yaralarımı gizlemek kadar kolay değildi o yaralara neden olan eksik kalışımı saklamak. Saçlarımda elleri gezen kimsenin kalmaması ne tuhaf bir yalnızlık. Anlamak, giderek büyüyen boşluğu… ne kadar da çirkin bir his. Şu üç günlük dünya dedikleri aslında ne kadar uzun… Böyle böyle sordukça içimdeki ses, fark ettikçe, anladıkça, hissettikçe gitmek istiyordum sadece.

Ve yoldaydım. Eylüldü. 2021. yaşıydı dünyanın. Bir yerlere gidiyordum durmadan. Bir yerlere varıp varamayacağımı bilmiyordum. Bazen kalabalık, bazen ışıksız yerlerden, bazen sessiz, giderek daha da tenhalaşan yerlerden geçiyordum. Benim için hep hayat gibiydi yollar. Ve Eylüldü… ben hangi sokaktan, hangi caddeden, hangi kapıdan geçeceğimden emin olamıyordum artık. Doğru yol nerede, yanlış neden hep benim önümde, anlayamıyordum. Nerede bu yolda elimi tutanlar, nerede aşk, nerede benzeyiş, nerede anlam, ben neredeyim?

Durduğum yer karanlıktı. Bu yüzden o Eylülde gittiğim hiçbir karanlık yoldan korkmadım. Yokuşlara tırmandım, kıvrılan yolların sonunda denizleri gördüm, ağaçları, kedileri sevdim, köpekleri ve meraklı bakışlarla gülümserken el sallayan çocuklara el salladım. Dedim ya benim için yollar yaşamak gibidir diye biraz da bu yüzden işte… ve birazda yakalandığım yağmurlar içinde kaldığım sisler yüzünden… uzaklara gitmeyi yaşamaktan hakkım olanı almak sandım.

Eylüldü… Durmadım hiç. Düşündüm çok. Bekledim hep.

Geriye dönmek de gitmek midir? Yeter ki git dedim kendi kendime. Yeniden yanıl. Değer mi gitmeye bir bak yine de… Değer mi yorulmaya yeniden başlamak… bu kez, hiç olmazsa bir kez olsun yeniden başlamaya başlamadan anla…

Değer dedim. Soluklanmadım bile. Eylüldü. Boşuna da olsa; gitmeyi ve geri dönmeyi göze aldım. “Daha önce neleri göze almıştın, hatırla.” diye ittim kendimi. Düştükçe kanayan dizlerimi, ellerimi anımsadım. Belki dedim iyileşirim. “İşte…” dedim içimden “Buna gidilmez de neye gidilir?”

Daha önce çok anlattım, çok söyledim, çok yazdım. Kimse işitmedi. Kimse anlamadı. Kimseler hissetmedi. Görülmedim hiç… ne olduğumca, ne de varlığımca. Yolları sevmeyecektim de neyi sevecektim ki ben bu dünyada… Her gece uyumadan otel odalarında kaleme kağıda sarıldım. Uzaklaştıkça yaklaşmaya çırpındığım kendime yazılar karaladım. Eylüldü… ne çok “keşke” yazdım… ne çok “belki” diyerek umdum… kendimden utandım.

Her gördüğüm açık kapıya baktım. Bir daha kimsenin açtığı kapıdan girmem dediğim zamanları hatırladım. En uzun Sarıbelen yolundaki bir eve baktım. Bir çok eve baktım ama bir daha hiç evim olmayacaktı… bunu da hatırladım. Bu yüzden baktım sadece. Hiç durmadım. Çünkü kalabalıklar içinde durdukça ve bana açılan kapılardan girdikçe ve de evim artık burası dedikçe nasıl yalnız kaldım, hiç unutmadım.

Ben her yerden kendi içime döndüm. Gittiğim herkesten, bıkmadan usanmadan kırılıp, yıkılıp geri döndüm. Görünene aldandım en çok… Güzelliğine gülüşlerin, bakışına gözlerin ve sevgiyi dile getiren bir yüreğin kuşkusuz iyi olabileceğine. Aldandım… Oysa hep ve hiç durmadan “Her şeyi unut. Herkesi affet.” derdim ben kendime.

Ardımda bıraktığım sızıların izleri, her defasında kendime döndüğüm yolları hatırlattı bana. Eylüldü. Hiçbir şeyi unutmadım. Kimseyi affedemedim. Kendimi bulamadım. Balkonda dördüncü sigaramı söndürdüm bu yazıyı yazarken. Aralık geldi geçiyor. “Çoğala çoğala bir bütün olur insan.” diye yazmaya başladığım öyküyü yırtıp attım. Bana o notları yırttıran kırgınlıkla bunları yazdım.

Yaşamak biter ama yollar bitmez. Ben yine gideceğim. Ve gittiğimde biliyor olacağım ki;
Kendimi ancak, uzaklarda bir yerde kendime en uygun yere rastladığımda bulacağım. Diğer yerlere benzemeyen o yeri bulduğumda… Bulduğumda sadece kendime tutunacağım.

Sırf bu nedenle iç çekmenin yersizliğine aldırmıyorum. Bazen hızla gittiğin gibi yana yakıla geri dönmenin ta kendisidir yaşamak. Huzursuz atan kalp, dirseklerimle yaslanıp düşündüğüm şu masa, bu balkondaki yalnızlığın karanlığı, şimdilik tutunabileceğim şeyler bu kadar.

Okuyan gözlerinize,
Hissedenlerin de yüreğine sağlık.
Cemu

Eylül-Ekim 2021 Serhan ile yolda olmak da yaşamaktan hakkım olanı almaktı…
The following two tabs change content below.

cemubul

Latest posts by cemubul (see all)

Email adresiniz paylaşılmayacak