Bugünkü yazım Zizek için yazacaklarımın küçük bir başlangıcı olacak esasen. Onun gibi neredeyse her konuda yazan konuşan bir filozofu belli bir alandaki düşüncelerini belirterek nitelendirmek fazlasıyla basit geliyor. Kavramlarıma geçmeden önce geçen yazımda da bahsettiğim bir konu hakkındaki söylemini dile getireceğim. Hatırlarsanız Hegel diyalektiği konusundan bahsetmiştim. Kendisi bu konu hakkında zıtlığın değerlendirmesini ortak eksiklik tanımıyla dile getiriyor. Açıkçası yorumun güzelliği hoşuma gittiğinden bu yazımda da söz etmek istedim, yani diyor ki Hegel bu zıtlıktan bahsederken temelde bir karşıtlıktan bahsetmiyor, dolmayan boşlukların ancak birbiriyle dolmasından söz ediyor ona göre. Bu benim kendimce Zizek tanımım. Yani demek istiyor ki bir puzzle olarak düşünürsek zıt kavramları, birbirini tamamlayan o boşluk haricinde aslında kendilerince olan ortak bir boşluk hep vardı. Ya da onun deyimiyle örneklendirecek olursak, bir mıknatıs gibi her kutup aslında karşıtı kadar değil mi? Artı kutup eksiyle her daim çekme kuvvetine sahip olacaksa artı ve eksi kutbunun arasındaki farktan söz etmemiz mümkün müdür?
“Yamuk Bakmak” ve Zizek
Geleyim gelecek haftalarda bahsetmek istediğim bir konuya. Bu konu hakkındaki bilgi havuzumu genişletmek adına bu hafta üzerinde durmayacağım ama ipucu vereceğim. Zizek’in Yamuk Bakmak kitabına ve teorilerine yönelik olacak. Peki nedir bu yamuk bakmak? Bunu kendisinin sinematik bakışıyla değerlendirelim: Titanic filminde Rose’un “Gitmene asla izin vermeyeceğim.” repliğini hepimiz hatırlıyoruzdur. Bu filme onun görüşüyle “yamuk bakarsak” Rose’un bu sözü söylerken elleriyle Jack’i itişi kendi kimlik karmaşasından geliyor. Soylu üst tabaka bir kadın kendisinden tamamen farklı bir yaşamda ve sınıfta bulunan Jack ile yeni bir hayata bambaşka bir Rose olarak başlayacaktı. Nitekim öyle bir hayattan gelmeyen öyle bir kimliğin parçası olmayan biri nasıl ona dönüşebilir ki? Jack filmde onun amaç duygusunu dirilten bir parçaydı. Ancak kendi dünyasından da kopamazdı. İşte bu ikilem de onun o el hareketiydi. Bu anamorfik bakışlar hakikaten insana muazzam bir renk daha katıyor. Gelelim Zizek Jouissance konusuna.
Zizek, libidonun sahte gerçekliğe ve fantezi evrenine sahip olması gerektiğini savunur. Yani arzu nesnesine sahip olma durumu onu arzulanma durumundan tamamıyla çıkarır. Ünlü bir videosunda ilişkiler hakkındaki değerlendirmesinde eş varlığıyla beraber metresin de olması durumu kişi için büyük bir fantezi ürünü olsa da eşiniz gittiği takdirde asıl istediğinizin metresinizle yaşamak olmadığını, sadece arzu nesnesi olarak istediğinizi fark edersiniz. Ve bu şekilde metresinizi de kaybedersiniz diyor Slavoj.
Arzular ve jouissance belirli bir düzene hizmet etmediğinde ve onları elde edemeyeceğimizi bildiğimiz sürece yaşamaya devam edeceklerdir. Elde ettiklerimiz ve edeceklerimiz arzunun bir ürünü olamayacaksa ona sahip olma durumumuz sizce mümkün müdür?
Kaynakça: www.cinerituel.com