Sesimizi duyan yok mu!

İçimde kaybettiğim bir çocuk var. Üstü başı kirlenmiş. Elleri ve dizleri kan içinde. İçimde bir çocuk öldü. Hiç oynayamadığı oyuncakları ile enkaz altında kalmış. İçimde ölen bir baba var. Masaya oturmadan ben tokum diyerek bir köşede

Karanlığa alıştık, yanarak aydınlanıyoruz…

Acı ormanlarında yürümek acıtıyordu yüz hatlarını. Hatalarının her defasında yüzüne vurulması gibi bir histi. Biraz daha acısız olanı. Geçmişin karanlığını aydınlatan gelecek yangını. Ve arada kalan bir gün. Bugün. Düne

Yol boyunca …

Uzun yolların üzerinde ki aralıklı çizgiler. İlerledikçe anlıyorsun hareket halinde olduğunu. Belirli bir hıza ulaşıyorsun ve dümdüz bir çizgi halini alıyor. Arada ki boşluklar kayboluyor. Mesafe ayarlanmıyor. Öylesine dümdüz. Öylesine

Son diye bir şey yoktu. 

Her şey başlangıçtan ibaretti. Derin uykusunun ardından gözlerini açtığı an güneş karşılamıştı uyuşuk bedenini. Kapalı kalmasına alışan göz kapakları savaş veriyordu açılmak için. Alışık olmadığı ışık anlık bir

Yaşamak, ölmek için bir güne daha meydan okumak … 

Acının yoğunluğundan açamadığı gözlerini zorluyordu gecenin ağırlığında. Ağırlığı altında ezilen bedeninde bir nefes arıyordu ciğerleri. Yırtarcasına dolaşıyordu oksijen damarlarında. Bedeninde eser miktarda kan, çoğunluğu odanın çeşitli

Son sorular ? Neden hep cevapsızlar ?

Sokak lambalarının gidip gelen ışığının altında, gidipte gelmeyen benliğimizi bekliyoruz. Yitirdiğimiz biz miyiz ? Zaman mı ? Alıp götürüyor saatler bizden pek çok şeyi. Kalanlar kime ait ? Gece kusuyor tüm öfkesini varlığımıza. Atıyor