Kırmızılı bir kadının hikayesi bu mezarlıkta geçen. Ben yine her zaman olduğu gibi kendimi mezarlıkta buluyorum günlerden bir gün, fotoğraflarını çekiyorum yaşanmışlıkların ve gidenlerin. Sonra önce ses geliyor kulağıma sanki biri ile konuşuyormuş ama kimse yokmuş gibi…..
Ben ölümsüzleştirirken gidenlerin son karesini , deklanşörün sesine karışıyor onun sesi. Sonra ona bakıyorum tekrar, karşısındaki adamı görüyorum bakıyor sadece kırmızılı kadının gözlerine. Kadının ağzından çıkan o soru yankılanıyor sonra mezar taşlarında ‘NEDEN SENCE BURDAYIZ ? ‘ Adam susuyor sanki o dört köşe taşın sessizliği gibi…
Öfkesini duyuyorum kırmızılı kadının, haykırışlar ve öfke kusmaları ile temizliyor ruhunu çocuksu gözlerinden dökülen iki damla yaş ile… Belki de lise çağlarında bulmuştu onun aşk dediği duyguyu sadece o mezarlıkta karşında duran çocukta. O an bitiyor kesiliyor deklanşörün sesi sonra çıkıyor her şey ortaya. Kırmızılı kadın kalıyor tek başına ıssız mezarlıkta.
Deli sanıyorlar tek başına kalan kırmızılı kadını görenler, bilmezler ki hiçbir zaman müziğin sesini duymayanlar dans edenlerin kıymetini. Ne çocuk vardı karşısında kadının nede dans ediyordu çalan müzikle birlikte, kala kalmıştı tek başına. Sonra anlaşıldı onun ne aşktı aradığı nede o çocuktu görmek istediği, sadece ölülerle konuşmayı sevmişti kırmızılı kadın.
Ben çekerken son karenin fotoğrafını o anlatıyordu ölünün diriye etkisini. O zamanlar onu görenler beyninin olmadığını düşünüyorlardı, şimdilerde onu anlamayanlar. Hayatta varolurlar ise değişir mi onun hakkında düşünceler bilinmez. Tabi değişmediyse de yapacak bir şey yok.
Çünkü , çekilmiş bir kere son karenin fotoğrafı ve bitmiş insanoğlunun hayatı, devam edecek fotoğrafınki.