Hikayenin Adı Yok

“Gece mesaisi yerini gündüze bırakmıştı. Sadece bir saniye için hayatın da mesaisi olması gerektiğini düşündü Zargana. Yani yaşanacak zamanın tercih edilmesi gerektiğini. Gece ya da gündüz. İkisi birlikte yaşandığı için mutsuzdu insan. Kaldıramıyordu aynı hayatın içinde hem geceyi hem gündüzü. Onun için uyku vardı belki de. Ve onun için bu kadar mutsuzdu belki de uyuyamayan insanlar.”

Uykuya hasret insanlar, sadece rüyalarda görürler hayattan alamayacakları hazları ve uyumuyor olsalar bile bilirler, aslında hiçbir zaman, rüyalara kavuşamayacaklarını. Belki de bu yüzden uykusuzlukları, geceye inat değil. Zargana uyurdu uyumasına ama rüyalarda tıkılıp kalmamayı da bilirdi. Bunu bildiği için, insanlara hayatlarının hikayelerini yazardı. Zaten kendi olmayan insanlara, bambaşka kimliklerle hayatta tutmaya çalışırdı, başardı da.

Adam kendine Koma adını vermişti. Sanki doğması, yüzlerce metrelik uçurumdan aşağı yuvarlanmış büyük bir araba kazası geçirmeye eşdeğermiş gibi ve ölene kadar da aslında birkaç kabloya, elektriğe ihtiyacı varmış gibi dalga geçiyordu hayatla. Başına üşüşmüş birkaç kişinin, onun komadan çıkmasını senelerce bekledikten sonra, ağıtlar yakarak fişinin çekilmesine izin verilmiş gibiydi Zargana’nın teklifini kabul etmesi. Komadan mı çıkmıştı yoksa ölmeyi mi başarmıştı? Hayata tutunmamış olması da bir tür cinayet değil miydi?

“Yani insan, öldürme isteğini yerine getirebilmek için intihar edecektir.”

Ailesi tarafından her zaman çok sevilmiş, çok ilgi görmüş çocuklara aslında hep daha kötü, daha korkunç şeyler yaşatarak eşitlik sağladığını düşünüyordu Tanrı belki de. Ve bu yüzden çocukların alkol veya uyuşturucu bağımlısı olması, ve bu yüzden altın vuruş yaparak en izbe sokaklarda çöp konteynırlarının yanında intihar etmeleri. Ya da ona buna sataşarak arka sokakların gecelerinde, keskin bir bıçakla karınlarından yaralanarak, kan kaybından ölmeleri.

“İnsanları anlamak zor değil. Hepsinin de doğum izleri gibi karakter izleri var sağlarında sollarında. Biraz dikkatli bakmak yeter. Haritalara benzerler. Ölçeklerinin nerede yazıldığını bulana kadar korurlar esrarlarını. Sonra bir güneş kadar bilinir hayatları. Sarışınlara benzeyen hayatları. Güzel ama aptal hayatları…”

Vücudunun bir kısmına veya hemen hemen tamamına dövme yaptırmış insanların hep kötü eleştirilmesi, önyargıyla yaklaşılması gibiydi bazen de hikayeler. Hep iğrenmiş bakışlara maruz kalmak, bir yerden sonra mide bulandırıcı yapıyordu onları. Bu yüzden kusuyorlardı, vücutlarına batan her iğneden sonra. O güne kadar, ne kadar masum ya da iyi niyetli oldukları çok da önemli değildi artık. İçlerindeki çocuk toplum baskısı tarafından katledilmişti. Yaşla ters orantılı seyreden masumluk, birkaç kendini bilmez tarafından yok edilmişti.

 Adam kendine Zo adını vermişti. Hayattan amacı olmayanların, beklentilerini karşılayamayacak haldeki davranışlar sergilemesi, çok da olağandışı sayılmazdı. Bu yüzden esrarlı sigara satmaya başlamıştı, bu yüzden içtiği her sigarada, her içine çektiği nefeste daha fazla kendinden uzaklaşıyordu. Zargana adamın adını değiştirdi. Zaten sadece basit bir bedenden ibaret olan birine, farklı bir isimle seslenip ona anlam kazandırmak, kötü bir şey sayılmazdı. Yine bir adam, bir başkası tarafından acımasızca öldürülmüştü.

“…içinde mermi adına taşıdığı düşünceler herhangi bir silahın şarjörüne sığamayacak kadar kalabalıktı.”

Artık adı Boslin Kobert Ferhachen –kısaca Bo- olan adamın hayatta bir amacı, ulaşılması gereken idealleri vardı. Ve sürdürmesi gereken, bunun için de uğraşması… Kendini adadığı yeni felsefesinde, davranışlarını ve alışkanlıklarını değiştirmesi, mesela artık esrar içmemesi ve sadece sigarayla yetinmesi, toplumdaki ‘düzgün adam’ kavramını karşılamaya yetiyordu.

Mutluluğu aradığı ve aslında bulduğu ama henüz kendisinin de farkında olmadığı bir hareketti ‘Hiç’. Tek bir ağaç ve tek bir dal vardı onun hayata sıkıca sarılmasını sağlayan. Hala çocukça korkulara da sahip olabiliyordu insan, korkular onları vahşi birer hayvana dönüştürecek olsa da. Korkularla hareket ettiğinde, başkalarının hayatını hiç acımadan sona erdirebileceğini bildiği halde. Hedefleri çok büyük değildi Bo’nun belki ama kendini adam yerine koyabileceği kadar yetiyordu ona.

Zargana, bir kişiye daha hayat verdiğini bilmiyordu henüz. Sadece, kendi geçmişinden bir tiyatro sahnesi yazdığını ve onu oynattığını düşünüyordu. Bir süre sonra kendi hayatını izlemeye başlaması ve bunun, onun kafasını karıştırmış, aslında biraz da mutlu etmiş olması kızdırıyordu onu. Bir son vermeli miydi yoksa devam mı edecekti kendi hayatını başkalarının yaşamasına?

“Zargana öğreniyordu. Aşık olunanla yapılan şeyin hiçbir değerinin olmadığını yazıyordu zihnine silinmez bir mürekkeple. Yapılan işlerin, gidilen yerlerin sadece aşık olunanın dışındaki insanlarla birlikteyken önemli olduğunu öğreniyordu. Çünkü kendi dışındaki bir varlıktan sırf nefes alıyor diye zevk alınabildiğini görüyordu ilk kez. “

Kadına Betty adını vermişlerdi. Betty kendine yeni bir ad vermeyi hiç düşünmedi. Zargana’nın da onu değiştirmek için hiç senaryo yazmadığı gibi. Çünkü Betty, Zargana’nın geçmişiydi. Daha on iki yaşında evinden kaçıp gecenin ayazında soğuk banklarda yatmayı öğrenmişti Zargana. Daha on iki yaşında, gecenin bir yarısı sokak ortasında, sıçmaları gerekirse nereye yapacaklarını bilemeyecek kadar sarhoş üç kişi tarafından tecavüze uğraması yüzünden insan olmayı unutmuştu Zargana.

Betty, onu ilk gördüğünde –ya da cebindeki parayı- bu kadar saf ve hırpalanmış birinden yararlanabileceğini düşünecek kadar görmüştü, yaşamıştı, biliyordu. Ama hesaba katmadığı şey, on iki yaşında evinden kaçmış, tecavüze uğramış bir çocuğun ona aşık olabileceğiydi. Ya da kendinin çocuğa. Aslında Betty de hayattan nasibini alanlardandı. O da henüz on altı yaşında olmasına rağmen, hayatta kalma mücadelesini, başka iğrenç adamların, kendini bilmezlerin ya da onunla sevişti diye kendini bir şey sanan aptalların altına yatarak veriyordu. Belki de hayattı ona bunları yaptıran.

“Bir girdabın içinde usulca dolaşmak çıkış yolunu bulmanın en kolay yöntemidir. Sakin ve sabırlı olmak gerekir. İtiraz ve isyanı gülünç bulan girdaplar sadece kanı soğuk olanlara açarlar çıkış kapılarını. Zamanın olmadığı yerde geç kalmak da yoktur. On altı yaşındakilerin önlerindeki hayatsa sonsuzdur.”

Zargana kendini Betty’ye o kadar adamıştı ki, onun için bir adam öldürmeyi bile göze alabilmişti. Yaptığı şey aslında cesurca gözüktüğü kadar salakçaydı. Kaçabildikleri en son yer, yatakları yumuşak olsa da huzur içinde uyutmayan bir hotel odasıydı. Bir sabah, kapıyı kırarak içeri giren polisler tarafından Betty’nin tutuklanmasıyla daha da dibe batıyordu Zargana. Henüz uyanamamış olduklarının verdiği cesaretle, polis arabasının arka koltuğunda el ele verip gözlerini kapadılar. Neyin rüya olduğu henüz belli değildi. Öğreneceklerdi.

Ve hikayeler yazan, onlara konu olan Zargana, yıllar geçse de aşık olduğu ilk ve tek kadını unutamamıştı. Bileğinden hiç silinmeyen tarihte, her şeyini, kurduğu hayatları, verdiği rolleri, yaşattığı insanları terk edip şehrin çıkışına giden bir taksiye bindi.

“Betty ile Zargana Berlin’e geri dönmedi.”

The following two tabs change content below.

Latest posts by sofielmina (see all)

Email adresiniz paylaşılmayacak