Bulantı Lanetli Bir Uğraştır

Doğduğum günden beri midem bulanır. Bu yüzden olacak, Sartre ‘Bulantı’ ile bilincimde sonu gelmez tekrarlarla dikişleri açılan, enfeksiyonlu yaralar bırakmıştır. Doktorların hassas mide dediği şey benim hayatıma kalın prangalarla kenetlenmiş, bazen hayatın kendisi yalnızca o bulantı hissine dönüşür olmuştur. Bulantı lanetli bir uğraştır. Bir hobidir. Hobi olmalıdır, çünkü kendisinin unutulmasına izin vermeyen ısrarcı tutumu ancak böylelikle dayanılabilir hal alır. Varlığı ile bir çeşit sado-mazo ilişki kurulan bulantının yokluğunun düşüncesi, o hiç görülmemiş tatlı rüyadır.

Özlem , peşimizi asla bırakmamıştır.
Her elde ediş bir kaybedişe, her bulunan diğer bilinmeyene özlemi getirmekte. Zaten özlem kayıplarda değil, hiç bulunmayandadır.
Bazı zamanlar bulantının hiç olmadığına özlem vardır.
Hani öyle sadece basitçe var olmaya duyulan, masumca bir özlem vardır. Bu özlem uzaklaşmaya sebeptir, vefasızlığa bahanedir. Sırt çantan her zaman hazırdır, belki bulantı katlanılamaz olur tekrar ve kapının ardındaki dünyaya karışmaya gidersin diye. Belki özlem tekrar ve tekrar çağırır diye. Çağırır. Sonra tekrar ve tekrar fark edeceksindir ki; bulantı her zaman ve inatla seninle birlikte gelecektir.

Fark edişlerden birinde inanılmaya başlanır, bulantının nefes almak olduğuna.
Hassas mide şehir pisliğini, egzozu, baca dumanını, devasa toplu taşıma araçlarının havayı kaplattığı o büyük miktardaki tozu kaldıramamaktadır.
Hassas mide dogmaların izinde kurulan cümleleri, tasvip etmeyen bakışları, pis koku gibi yayılan egoları kaldıramamaktadır.

Oksijeni kaldıramamaktadır belki mide, mesela.

Yabancılaşma, bir sürecin sonucudur. Bir değişim vardır. Değişim arka plandadır ve özne değişenin içinde boğulur. Değişim öznededir ve stabil arka plan boğucudur. Yabancılaşma boğar. Yabancılaşma, pek çok zaman, boğulma halinin kendisidir. Ve pek çok zaman kurtuluş tam bir boğulma halinden geçer. Nefes almayan beden yeryüzüne öyle yabancılaşacaktır ki Tartarus’a geçecektir. Ve kesinlikle Martin Eden tarzı ihtişamlı bir boğulma, bulantıya yeğlenecektir.
Özensizce çekilmiş bir fotoğraftı. Şöyle bir baktım. Tanımadım, tanıyamadım. Bu fotoğraf neden bendeydi? Neden bende olmalıydı bu leş fotoğraf? Yabancıydı, çok yabancı. Öyle yabancıydı ki, öyle yabancıydım ki, yerimde olsan senin içinde o fotoğrafa kusma isteği uyanırdı.
Ama ben gülmeyi tercih ederim. Bulantıyla küçük, çarpık bir ilişkimiz var. Ben nefes almayı unuttuğum gün, terk edecekmiş beni. Terk edemediğim için de sevecekmişim ben de. Tartarus’a varana dek gülecekmişim.

gokinjo-monogatari-2259417

The following two tabs change content below.

Email adresiniz paylaşılmayacak