Osho-Beden İle Zihni Dengelemek

Beden bizim evimiz; onun içinde yaşıyoruz, köklerimiz orada. Beden doğanın bir mucizesi ve bizi dışarıdan sarıyor, o daima seni istediğin yere götürmek için yanında, beden senin dostun… Aynı zamanda beden ve zihin sürekli olarak birbirleriyle ilişki içindedirler. Akıldan geçen her şey bedende yansıtır kendini ve bedende gerçekleşen her olay da zihinde de etkilerini gösterir. Buna kanıt olarak; alkol alındığında bu bedensel bir işlem gibi görünür ancak zihinsel bir etki olarak gösterir kendini ya da tam tersi öfke duyulduğunda veya strese girildiğinde, yalnızca zihinsel bir aktivite olduğu düşünülür. Ama aslında bütün bunların etkilerini bedende görebiliriz. Öfke duyduğumuzda, gözler kanlanır ya da vücudumuz titrer, stres olunduğunda, sivilceler çıkar. Bu doğrultuda değerlendirildiğinde beden ve zihnin ayrı parçalar değil, bir bütün olduğu açıkça görülebilir. Bu nedenle fizyolojik ve psikolojik durumlar ayrı ayrı değil, psikosomatik olarak bir bütün halinde ele alınmalıdır.

Ancak mutsuzluk ve mahvoluş, parçalandığının, zihin ve bedenin birbirinden haberdar olmadığının ve onların kopuk birer parça halini aldığının ve bir şeylerin yanlış gittiğinin göstergesidir. Osho’ya göre mutsuz olmak doğaya aykırıdır. Varoluşla bütünleştiğinde, gerçekten ruhunun sesini duyabildiğinde ve onun seni götürdüğü yere akıntıya kürek çekmeden gittiğinde, orada mutluluk vardır. Mutluluk bir bütünlük halidir, zihin ve bedenin çatışmaması, aynı enerjilerin farklı halleri olduklarını hissetmesi. Ruhun, senin doğandır ve doğa da seni nereye götürürse evin orası…

Kitaptan bir alıntı: “Daha önce Dünya’da hayatın tamamen anlamsız olduğunu düşünen bu kadar çok insan hiç olmamıştı. Bu niye bu çağda oluyor? Öncelikle, bunun çağımızla ilgisi yok. Yüzyıllardır, en azından beş bin yıl boyunca, papazlar zarar vermeye devam ediyor. Şimdi krizin doruk noktasına ulaştık. Bu bizim suçumuz değil; bizler kurbanız. Eğer bizler biraz bilinçlenmek istiyorsak, yapılacak ilk iş tarih kitaplarını yakmak olmalıdır. Geçmişi unut; o bir kabustu. A,B,C ile yeniden başla. “

Osho şöyle diyor: “Coşku en büyük devrimdir. Tekrar ediyorum: Coşku en büyük devrimdir. Eğer insanlar coşkulu olursa tüm toplum değişmek zorunda kalacak, çünkü bu toplum mutsuzluk üzerine kurulu.”

İnsanlar tarafından sürekli mutsuzluğun seçilmesinin temelindeki nedenlerden biri, yetiştiriliş tarzıdır. Örneğin, bir çocuk mutsuz olduğunda etrafındaki insanlar ona sevecen davranmaya çalışır, sempati duyar, ilgi gösterirler. Bu bir toplumsal yolla ego tatmini sağlar, bir getirisi vardır. Ama çocuk mutlu olduğunda, neşeli ve coşkulu olduğunda kimse onunla ilgilenmez, onu dinlemez… Bu nedenle ta en başından mutsuzluğa eğilimli olarak yetiştirilir bireyler. Elbette bir insan kederli bir halde de olabilir. Ancak onunla öyle bütünleşir ki, bu mutsuzluk kendisinden ayrıksı veya bir parçası değil, o, mutsuz değildir, mutsuzluğun ta kendisidir. “İşte anahtar budur” der Osho. “Bir ego olarak ayrı kalmak tüm mutsuzluğun kaynağıdır; birleşmek, bütünleşmek, hayatın sana sunduklarına kapılıp gidebilmek, bu akıntının içinde yoğun bir şekilde kendini kaybedene, hiçleşene dek kaybolabilmek, işte o zaman her şey mutluluk dolar.” Kendine karşı itaatkar ol, kendi doğanla ve bedeninle savaşmadığında parçalanmazsın, gerçek bir bütün olabilirsin ve o zaman varlığının derinliğini görebilmen için bedenin sana, kapıları açar… Kendisiyle bütünleşmeyi öğrenmiş insan uyanmıştır, uyanık ve canlıdır, yaşam gibi dinamik. Art arda gelen iki an bile, hiçbir an birbirinin tamamen aynısı değil. Bu durum doğrular ve yanlışların sürekli değişkenlik göstermesini sağlar, ebediyen sürüp giden, kalıcı hiçbir kural yoktur; doğruya ve yanlışa her an yeniden karar verilmeli, uyanık bir şekilde… Ve doğruyu aslında varoluşun akışı belirliyor, doğru, varoluşla uyumlu olandır…

Beden bir enerjidir, karmaşık bir enerji… Göze batar, diğerleri tarafından görülebilir. Zihin de bir enerjidir, ama daha az karmaşık bir enerji. Düşünceler diğerlerine açık değildir, onu yalnızca kişinin kendisi görebilir ya da düşünceleri görme üzerine yoğun çalışmalar yapmış olanlar… Bilinç ise saf enerjidir, onu sen dahi göremezsin. İnsanın bölünmüş değil, tam bir bütünlük halinde olması ancak bu üçünün uyum içinde, işbirliği ile hareket edebilmelerine bağlıdır. Beden ve akıl birlikte hareket ettiğinde, saf enerjiye; bilince, varlığın merkezine ulaşılır. Üçü gerçekten birlikte olduğunda, dördüncü kendiliğinden gelir. Dördüncü; şahitlik, bütünlüğe şahit olmanın, onu görmenin ta kendisi. Doğuda buna farklı bir isim vermek yerine basitçe dördüncü demişler; turiya. Beden, akıl ve bilincin birlikte yarattıkları müziktir dördüncü. Osho bu konuda şöyle söylüyor: “Dördüncüyü tanımak demek, Tanrı’yı tanımak demektir. Buna şöyle de diyebiliriz: Sen organik ve orgazmik bir bütün olunca bu durum Tanrı’ya eşittir. Sen dağınık, çelişkili, kaos içindeyken Tanrı yoktur. Kendi içinde bölününce Tanrı olmaz.” Dördüncü beden, akıl ve bilincin, bu üçünün tam bir uyumu yakaladığında ortaya çıkan deneyimdir, parçaların bir araya gelmesinin ötesindedir. Çünkü parçalar bütünü yansıtsa da, bütün parçaların toplamından daha fazlasıdır. İnsan damarlar, sinirler, dokular ve organların birleşiminden fazlasıdır… İnsan bedenin içinde, orada yaşar, bedeni sever, ama yalnızca bir bedenden ibaret değildir. “Tanrı o fazlalıktır, o artı değerdir” der Osho. Meditasyon ise beden, akıl ve bilincin birliktelik içerisinde olmaları halidir.

Bir an geldiğinde ve tüm parçalar birleştiğinde, dördüncü gelecek. Bu, belki Tanrı’dır, belki de nirvana… Ama kesin olan tek şey; o an geldiğinde bedenimizi geride bırakacağız, o bir sonsuzluk hali. Yaşam, bilince uzanan bir yolculuk… Ve bilinç kendini tanımandan fazlası değil; bildiğin her şeyi unutarak, tüm öğretileri, tüm sesleri, tüm görüntüleri, ismini… Kendine ait olduğunu zannettiğin her şeyi unutup A,B,C ile yeniden başlayarak… Doğru an gelip, gözlerin kendiliğinden kapandığında, görebileceksin, varlığının merkezini…

The following two tabs change content below.

makenzovich

Per aspera ad astra! #NeoBeat

Email adresiniz paylaşılmayacak