SIRTINI TANRIYA DEĞİL DAĞLARA DAYIYOR!

Sırtını Tanrı’ya değil dağlara dayıyor!

Her gece gökyüzü aynen serilmiyor göğe. Bazı geceler , yani anlaşılmadığını, sevilmediğini yahut yalnız olduğunu düşündüğün geceler, güneşe maruz kalmamak için örttüğün çarşaf oluyor. Kara koca bi yatak oluyor çünkü toprak yatıracak kadar geniş gelmiyor insana. Her yer dar, taş duvardan kaplı daracık oda gibi geliyor. Evlerinin penceresinden bakan kimi mutsuzlar, onlar gözlerinin önünde dönen anıları hatırlamanın sızısından göğü görmüyor. Bir sinema perdesi gibi onlar için. Gecekondularının camlarından ilk defa bir sinema perdesi görülüyor. Mutlu kimi kimseler de ayıramıyor gözlerini. Hani şu 5 mesaisinden sonra eve babası gelenler. Derdini halının altına süpürmeyenler. Konuşabilenler, anlatabilenler, dinlenenler.

Anlatabilmek ne büyük nimet! Anlatamayanların bildiği.

Uğruna methiyeler düzülen gökyüzü hepsinin üzerini aynı ilgiyle mi örtüyor? Hiç mi birisinin yarısı kalmıyor dışarıda? Yoksa bu yaşanılan kâbus hep yarıları dışarda kalanların mı başına geliyor? Hurafelere inanmıyorum! Ama bazılarının yaşamak ve bazen tamamen kendilerine kızmamak için hurafelere tıpkı kadere inandıkları gibi inanmalarının şart olduğuna inanıyorum !

Her gece şunu düşünüyor minik Handan “bir apartmanın 12. katındaki çocuğun hayallerinin, onun gecekondusundan çıkan hayale göre daha çabuk Tanrı’ya ulaştığını.” Bir apartmanın o kadar katının olduğunu trafik lambaları altında beklerken yağan yağmurdan kaçmak için saçak ararken fark ediyor.
Ama bir gün bile kızmıyor göğe!
Neden farklısın bize! diye.

Her gece gökyüzü aynen serilmiyor göğe.

Sözlükte anlamı ne bilmiyorum ama her insan için ortak bir tanımı olmadığı kesin. Kimisi dolan gözlerini gösteriyor göğe baş kaldırıp “güldür beni” diye “bir kez güldür” diyen bir bakışla yukarıya bakıyor. Kimisi teşekkür ediyor gözlerini sıkıca yumup.
tanrı gök oluyor!

Birbirlerinden habersiz öylece hayatlar yaşanıyor. Herkesin başının üstünde gördüğü gök farklı. Konuşabilmek için akşamı bekleyen Asiye Kadın’ın, karısının her istediğini yapmak zorunda gibi hisseden Akif Bey’in, sevilmeyi bekleyen Fikret’in ve yalnız uslu olduğunda sevilen Meliha’nın göğü farklı. Neresinden tutsan göğün hep ayrı gayrı düşen bir ucu var.

Bu uçta yıldızlı tarafına denk düşenler başka bir gök görüyor başka bir dünya başka bir Tanrı tanıyor, diğer tarafına denk gelenlerse hep bozkırlara bakıyor! Sırtını Tanrı’ya değil dağlara dayıyor!

The following two tabs change content below.

raziyeayhan

Email adresiniz paylaşılmayacak